Hikaye, lise yıllarında kendime “ciddi” bir saat almayı istememle başlıyor. Aldığım saatin vereceğim paraya değip değmeyeceğini araştırmaya başlamamla kendimi bu büyülü dünyanın içinde buluyorum.

Çevremin ne var şu saatlerde bu kadar ilgilenecek bakışları ve sözleri içinde geçen uzun yılların ardından nihayet anladılar ki, saatler gelip geçici bir meraktan çok daha öte bir hobi, ilgi, birikim ve kültür işi. Saatlerin yanı sıra içinde mekaniğin olduğu her şey özel ilgi alanıma giriyor.

Küçük yaşlarda başlayan saat merakım, lise ve üniversite yıllarında özellikle vintage mekanik saatlere olan ilgim sayesinde gelişti. Kendi adıma ilk önemli alışverişim 1997 senesinde satın aldığım Seiko otomatik kronograf saatim oldu. İlerleyen yaş, imkan ve olanakların olumlu yönde seyri gibi durumların benim araştırıp öğrenmeye olan merakımla birleşmesi neticesinde ilgim lüks saatlere doğru kaydı. Özellike ROLEX markasından pek çok saat sahibi oldum. Panerai de yine severek kullandığım markalardan biridir. Saat dışında vintage Hi-Fi ekipmanları, retro muzik, sinema ve otomobil diğer ilgi alanlarım diyebilirim. Elektronik ve ağır sanayi konusunda faliyet gösteren kurumlarda, dış ticaret ile ilgili bölümlerde görev aldım. Şimdi ise www.horobox.com sayesinde en çok vakit ayırdığı hobisini profesyonel olarak da yaşayabilen sanslı insanlardan biri olduğumu düşünüyorum.

Gençlik yıllarımdan bu yana, saat endüstrisine meraklıyımdır. Bu durumun esas suçlusu ( aslında mimarı ) ise sıkı bir saat koleksiyoneri olan büyükbabamdır. Zamanı ölçmeye yarayan enstrümanlar ile sürekli içli dışlı oldum ve bu durum haliyle beni de meraklı hale getirdi.

Bazı insanlar boş zamanlarında golf oynar, ben araştırır ve yazarım. Saatlere karşı bir ilgim olduğu gibi endüstrinin tamamına da bir ilgim var Baselworld ile ilgili haberleri izlemek benim için Dünya Kupası’nı seyretmek gibidir. SalonQP adeta benim için Ulusal Futbol Ligi’dir. Umarım Horobox’ta paylaşacağım makale ve fotoğraflarım, sabah kahvenize eşlik eder.