1969 Fransa doğumlu iç mimar Emmanuel Dietrich alanında başarılı bir tasarımcı. Daha önce birçok firmada tasarım alanında boy göstermiş, saatlerle ilgili de Calvin Klein, Hermes, Louis Vuitton gibi markalarla ile ortak çalışmalara imza atmış.
Birkaç yıl önce de kendi soyadını taşıyan markayı kurma kararı almış; Dietrich 1969. Tarih sanki markanın kuruşul yılı gibi gözüküyor ancak hayır, sadece Emmanuel’in doğum tarihi.
Şu ana kadar 4 model çıkarmış firma. Hepsinin adı OT ile başlıyor, yani Organic Time’ın kısaltması.Organik ürünler gibi çevre dostu bir şey mi acaba izlenimi uyandırıyor, o da değil.
Havalı tasarımlar havalı sloganlar bulmak zorunda diye düşündü herhalde Emmanuel. Benim tasarım anlayışımı yansıtan kelimeler bunlar diyor; hisler, duygular, zevkler ve şekiller.
Daha emekleme aşamasında bir firma için laf salatası da olabilir, gerçekten sıradışı bir ürünle karşılaşma ihtimalimi de var elbette.
Tasarım sıradışı kesinlikle. Değişik bir saat ama iyi manada. Bu akımın öncüsü bana göre Richard Mille.
Bütün sosyete AP ROO ve Hublot BigBang’lerle uğraşırken daha zengin ve bunu göstermek isteyen kısım çaresiz bir arayış içindeydi. Nihayet RM imdatlarına yetişti. Artık arabalarından daha pahalı saatlerini kollarında taşıyabileceklerdi.
Tabi ki saatlerdeki inanılmaz yüksek mühendislikten bahsetmeye gerek görmüyorum şu anda. RM çok zor bir durumu başardı.
Daha çok yeni bir marka olmasına rağmen yüzyıllık markaların arasına hem tasarım hem de mühendislik alanında rekabetçi ürünlerle girdi ve büyük talep gördü, kendi standartları içinde çok yüksek satış rakamlarına ulaştı. Demek ki yeni ve başarılı olmak mümkündü.
Dietrich ise “ulaşılabilir” fiyatlara satılan sıradışı saatler içinde, bence, en başarılılardan biri. Emmenuel’in laf kalabalığı başta itici bir etki yaratmış olsa da saati bileğime taktığımda olumsuz bütün duygularımdan arındım.
Saat bilekte büyük ve gösterişli duruyor ancak kesinlikle rahatsız değil. Bu konforu sağlayan en önemli etmen 46mm’lik kasa genişliğine rağmen uzunluğun 48mm’de kalmış olması.
Karşılaştırma açısından 40mm’lik Rolex Submariner’in de kasa uzunluğu boynuzlar dahil 48mm. Kasa kalınlığı ise oldukça makul bir değerde, 13,7mm. Hafiflik de gayet güzel bir değerde, kayış dahil 128 gram olarak belirtilmiş.
Kasa 316L çelikten üretilmiş, alt kısım PVD kaplama, üzerindeki finisaj işçiliği gayet iyi, çıplak gözle görülen hiçbir hata yok. Kadran evlere şenlik, katman katman. Her katman farklı renk ve işçilikle üretilmiş. Saate bakınca görülen derinlik algısı göze oldukça hoş görünüyor.
Cam safir kristalden üretilmiş, su geçirmezlik değeri ise 50 metre. Bu 100 metre olsaydı daha bir içim ferah olacaktı. Saati sudan uzak tutmakta fayda var.
Dietrİch OT-3. Kollar her versiyonda farklı renkte. OT-1 modelindeki yeşil renk ise luminovayla uyumlu olsa da kişisel favorim OT-3’ün renk kombinasyonu.
Kadranda, saat 4:30 yönünde küçük saniye saat 10 yönünde ise gece gündüz göstergesi bulunuyor. Sanki ikisi birden kadranı fazla mı sıkışık yapıyor, emin olamadım.
Mekanizma, diğer giriş seviye “farklı tasarım” saatlerden alışık olduğumuz modifiyeli otomatik Miyota kalibre 82-S-7, dertsiz tasasız, maliyeti düşük, problemsiz, işini gayet iyi gören bir makine. Daha özel olmak isteyenler için belki ilerde farklı seçenekler de çıkabilir.
Gelelim kayışa. İşte saati bana en çok sevdiren detay. Markanın sunduğu birçok seçenek olsa da şahsen naylon, nato benzeri kayış bayıldım. Hem çok rahat hem de saatin genel tasarımıyla inanılmaz uyumlu. Dietrich sahiplerine kesinlikle tavsiye ediyorum.
Bir Dietrich sahibi olmayı düşünür müyüm?
Eğer aklımdaki renk kombinasyonunu üretilerse kesinlikle evet. Şöyle siyah kasalı ve pembe altın detayları olan bir OT-X hiç fena olmazdı. Şu anda pek fazla seçenek yok ancak eğer renkler hoşunuza gittiyse almanın tam zamanı, henüz daha fiyatlar artmamışken.