Son zamanlarda saat dünyasının gündemini meşgul eden konulardan biri de müzayedelerde dudak uçuklatan fiyatlara satılan saatler... İlk üretildikleri dönemde sahip oldukları fiyat etiketlerinden misliyle fazlaya satılan bu saatler, insanın aklına direkt şu soruyor getiriyor: Saat bir yatırım aracı olabilir mi?
İlk olarak Phillips Müzayede Evi aracılığıyla satılan ve bizzat Paul Newman’in kendi saati olan Rolex Daytona’yı ele almak istiyorum. Saatin satış fiyatı (tüm masraflar dahil) tam olarak 17.752.500 US$ şeklinde belirlendi. Müzayede esnasında salonda 16, telefonların ucunda ise yine 16 olmak üzere toplam 32 katılımcı vardı. Diğer kişiler sadece seyirciydi. İnternet üzerinden açık artırmaya katılmak ise mümkün değildi. 1 milyon dolardan sonra ikinci teklif olarak 10 milyon dolar geldiğinde, salondaki katılımcıların tamamı “pas” dedi. Açık arttırma esnasında 15.5 milyona ulaşan teklifler neticesinde yeni sahibine kavuşan Paul Newman’ın Paul Newman Rolex Daytona’sı, tarihin en pahalıya satılan kol saati unvanının da sahibi oldu.
Satışa ilk sunulduğu tarihlerde beğenilmeyen ve hatta büyük indirimlerle zorla elden çıkarılan bir modeldi Rolex Daytona. Bugün ise, güncel modele liste fiyatından sahip olabilmek için bazen aylarca beklemek gerekebiliyor. 60’lı yıllarda yüzlerine bakılmayan Daytona’lar, 80’lerden itibaren değerlenmeye başladı. 2000’li yıllara gelindiğinde ise üç basamaklı sayılarla el değişten saatlerin iyi kondisyondaki örnekleri, şu an milyon dolarlara alıcı bulabilecek hale geldi.
Aklımı karıştıran esas soru, mantık sınırlarını çoktan aşmış bu yükselişin devam edip etmeyeceği. Müzayedelerde satılan ve yüksek ilgiye maruz kalan birçok modeli incelediğimde, ürün bazında fiyat grafiği ivmesinin her zaman pozitif yönde olduğunu gözlemliyorum. Güncel yönelimin devam etmesi halinde, bu tarz bir saat alımının hobinin yanı sıra yatırım aracı olarak da kullanılabileceği görüşündeyim. Sorun şu ki, bu tarz başarılı satış grafikleri gösterebilecek modellerin sayısı bir hayli az.
Anahtar kelimeler; marka değeri, nadir bulunabilirlik ve kullanılmış saatler için kondisyon. Rolex Daytona örneğinden yola çıkarsak, Rolex gibi horoloji dünyasına adını altın harflerle yazdırmış bir markanın zaten oyuna birkaç adım önde başladığını kabullenmek gerekiyor. Peki, bu diğer markaları tamamen es geçeceğimiz anlamına mı geliyor? Tam olarak değil... Örneğin bir Longines Heritage Single Pusher Chronograph’ın, saat müzayedelerin aranan modeli olma ihtimali var mıdır? Muhtemelen hayır. Öte yandan Patek Philippe 5270’in kesinlikle değerleneceğini öngörmek için de medyum olmaya gerek yok.
Burada diğer bir odaklanmamız gereken nokta, saatin piyasada kaç adet örneğinin bulunduğu. Mesela bir Ref. 5513 Submariner çoğu zaman aranan modellerden biri olurken, 40 yıl sonra bir Ref. 114060 Submariner’ın da aynı muameleyi görmesi mümkün olacak mı? Sanıyorum ki bu sorunun cevabı da hayır.
Madem az sayıda üretim istiyoruz, gelin hep beraber Only Watch 2017 müzayede sonuçlarını inceleyelim. Sonuçlara baktıktan sonra yalnızca bir adet üretilen saatlerin dahi bazen istenen satış fiyatlarına ulaşamadığını görüyoruz. Audemars Piguet, F.P. Journe, Patek Philippe ve Tudor ise rekortmen modellere ismini veren markalar arasında yerini alıyor. Sonuçlar Audemars Piguet ve Patek Philippe’ten beklenen başarılarken, F.P. Journe ve özellikle Tudor’un fiyatları ise bende şaşkınlık uyandırıyor. İşin hayır kısmı elbette önemli, ancak bu tip tutarlar ödenerek alınan saatlerin değerini korumasını beklemek de yanlış olmasa gerek diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu markaların modellerine ödenen rekor rakamların ileride nasıl değişiklik arz edeceğini de baya merak ediyorum.
Sonuç olarak kâğıt üzerinde mükemmel bir tarifimiz olsa da, ortaya çıkan sonuç her zaman aynı iç açıcılıkta olmayabiliyor. Bir yatırım aracı olarak saatleri kullanmak, bazı garanti seçimler haricinde o kadar da mantıklı görünmüyor. Risksiz yatırımların da kısa vadede bir şey kazandırmadığı gerçeğini de göz önüne alarak bence yapılabilecek en iyi şey, bütçemizi çok zorlamadan kendimize en uygun saati seçmeye gayret etmek, eğer zorlayacaksak da seçimlerimizi mümkün mertebe anlık duygularla değil ileriye dönük düşünerek yapmak sanırım.