Aldıkları patine ile kullanıcılarına özgün ve kişiselleştirilmiş bir deneyim sunan bronz saatleri bu ilgi çekici görüntülerine kavuşturmak veya onları yepyeni hallerine geri döndürmek için hazırladığımız tarifler sizlerle...
Bir saat kasası malzemesi olarak bronz, son yılların yükselen trendi olarak karşımıza çıkmakta. Bu popüler akımın öncüsü ise 2011 yılında tanıttığı Submersible Bronzo modeliyle Panerai olmuştu. Panerai'den önce de bronz modeller, farklı markalar tarafından, kısıtlı sayıda da olsa üretilmekteydi ancak hiçbiri İtalyan ruhlu İsviçrelinin yarattığı heyecan seviyesine ulaşamamıştı. Bu sükseli çıkışın ardında yatan en önemli sebeplerden biri de bronzun metalürjik özelliklerinin Panerai ruhu ile bir araya gelmesiydi. Markanın denizcilik kökenlerinden aldığı mirasla tasarlanan saatler, bronz malzemenin kimyasal özellikleri gereği, Akdenizin nemli havası ve serin sularının da etkisiyle anbean değişiyor, güzelleşiyordu. Bronz saatler adeta yaşıyordu.
Bronzun icadı tarih öncesi devirlere dayanmakta ve araştırmalara göre bu alaşımın ilk kullanımı M.Ö. 3500 yıllarında gerçekleşmiş. Bronzun doğuşu bir tercihten ziyade zorunluluk özelliği taşıyor çünkü o devirde yaşayan insanlar bakırdan daha dayanıklı bir metale ihtiyaç duyuyorlarmış. Neredeyse 5500 yıl aradan sonra, Panerai’nin desteğiyle bileklerde yer almaya başlayan bronz eski şaşalı günlerine kavuşmuşa benziyor. En azından saat sektörü için.
Malzeme yapısı gereği havanın içinde bulunan oksijen atomları ile kolayca etkileşime giriyor ve yüzeydeki metalin kimyasal yapısı değişmeye başlıyor. Bu durum sadece bronza has bir olgu değil, farklı bazı metaller ve alaşımlar da aynı şekilde havayla temas sonrasında yüzeylerine ince bir oksit tabakası oluşturabiliyor. Bu tabakanın metalin kendisine herhangi bir zararı yok hatta aksine malzemenin kendini korumak adına ördüğü bir kalkan olarak da nitelendirebiliriz. Bu tabaka yeterli kalınlığa ulaştığında metalin çekirdek kısmının hava ile teması tamamen kesilmiş oluyor ve oksitlenme sona eriyor. Saat adına bizi ilgilendiren durum ise oksitlenmiş yüzeyin saate bambaşka bir görünüm kazandırıyor olması.
Bronz saatler kutularından ilk çıktığı zamanlarda kolaylıkla pembe altın zannedilebilecek kadar parlak (satine yüzeylere rağmen) ve gösterişli bir haldeler ancak günler içinde bu durum değişmeye başlıyor. Kullanıcının içinde yaşadığı çevre koşullarına bağlı olarak saatler oksitlenmeye ve kararmaya başlıyorlar. Bu renk değişikliği geçici bir durumdan ibaret çünkü parmağınızla saati ovaladığınızda veya bir sonraki paragrafta anlatılan yöntemleri uyguladığınızda saatin eski görünümüne kavuştuğunu gözlemliyorsunuz. Asıl kalıcı tabakanın oluşması için çok daha fazla zaman ve oksidasyona sebebiyet verici faktör gerekiyor. Bu aşama gerçekleşmeye başladığı anda ise yeşil renkli sert katman oluşmaya başlıyor. Fakat bu katmanın da kalıcılığı ilk zamanlar oldukça zayıf. Ancak yıllar sonra sertleşip, malzemenin etrafını bir kabuk gibi saracak kıvama gelebiliyor. Yani eğer yeterince sabırlı olursanız, Özgürlük Anıtı'nın o göz alıcı yeşilliğini kolunuzda taşıyabilirsiniz. Patineli görünüm kimi kullanıcının çok hoşuna gidiyor. Her saat, ayrı çevre koşullarına maruz kaldığından farklı bir görünüme kavuşuyor ve bu durum zaten limitli adetlerle üretilen saatleri daha da özel hale getiriyor.
Patineyi temizlemeden önce yapay yollarla nasıl oluşturabileceğimize değinelim. Yazının başında da belirtildiği gibi oksijen temel kaynağımız. Nem oranı yüksek bir çevrede iseniz oksitlenme hızı artıyor. Diğer önemli bir hızlandırıcı ise deniz suyu. Eğer saatinizi tuzlu suya maruz bırakırsanız (ve elbette temiz suyla sonrasında durulamazsanız) patine süreci çok daha hızlı ilerliyor. Üstelik bu sefer yeşil renkli kalıcı katman da oluşmaya başlıyor ancak bu katmanın sertleşmesi için çok uzun bir süre gerektiğinden, kalıcı görüntü elde etmek o kadar da kolay olmuyor. Bir diğer sıkça başvurulan yöntem ise saati haşlanmış yumurta içine bırakmak. Parçalanmış haşlanmış yumurta içinde bulunan sülfür bronzla kolayca etkileşime giriyor ve normal yollarla elde edebileceğinizin çok daha fazla renk değişikliği gözlemlenebiliyor.
Gelelim oksitlenmiş saatinizi nasıl yenileyeceğinize. Bu kısımda imdadımıza yetişen esas bileşenimiz asit. Elbette bahsettiğimiz endüstriyel düzeyde güçlü, çok küçük pH derecesine sahip asitler değil. Çok daha naif, her an elimizin altında olan malzemelerle saatimizi temizleyebiliyoruz. Ketçap bu konuda en hafif aşındırıcılardan biri olarak yardımımıza koşuyor. Saatinizi ketçaba bulamak hafif bir düzeyde patine almış saatinizin temizlenmesine yetiyor. Daha ileri aşamalarda ise gazoz ve limondan faydalanabiliyoruz. Unutmadan, denemelerimiz karışık meyveli gazozların sadece limonlu gazozlara göre daha etkili olduğunu gösterdi.
Saati gazoz dolu bir kaba koyup kısa süre beklemek patinelerden arınmaya bire bir çözüm. İşlemin sonlarına doğru daha parlak bir görüntü elde etmek adına limon suyu da kullanılabilir. Hatta direkt olarak saatinizi limonla ovalayabilirsiniz bile. Elde ettiğiniz görüntüye siz de fazlasıyla şaşıracaksınız. Kimyasal olarak limon veya gazozla aynı işi yapan maddeler bulmak mümkün ancak ulaşılabilirlik ve maliyet açısından bu seçenekler dururken diğer profesyonel çözümlere yönelmek pek mantıklı görünmüyor.
Şimdi gelelim ofis ortamında ve kolayca temin edilebilecek malzemeler ile yaptığımız temizlik operasyonuna.
İlk aşama saati kordonundan temizlemek oluyor.
Daha sonra bir kap içerisine saatimizi koyuyoruz ve üzerine soda ya da gazoz ekliyoruz. Gazozun daha etkili sonuç verdiğini söyleyebiliriz.
Süreci hızlandırmak ve daha iyi sonuç almak için kaba limon suyu eklenebilir. 15 dakikanın ardından saati çıkarıyoruz. Daha sonrasında temiz suyu ile saatimizi duruluyoruz. Bu aşamada saate zarar vermeyecek bir temizlik aracı ya da diş fırçası ile patina daha kolay bir şekilde saati terkedecektir.
Temizlik işlemlerinin ardından saatimiz ilk günkü haline gelmiş oluyor.
Kullanıcıların en büyük endişelerinden biri de bu işlemleri tekrar tekrar yapmanın saate herhangi bir zararı olup olmadığı yönünde. Oksit tabakası bronzun yüzeyinde ancak nanometrelerle ölçülebilecek kalınlıklarda oluşuyor. Patineyi yok etme işlemleri de bu tabakaya müdahale edilmesiyle gerçekleşiyor. Yani saat aslında malzemesinden kaybediyor fakat bu kayıp yıllar içinde düzenli aralıklarla tekrar edilse dahi asla insan gözüyle algılanabilecek seviyenin çok çok altında. Kim bilir, belki her gün gazoz banyosu yaptırılan bir saat 100 sene sonra keskin hatlarını kaybetmeye başlayabilir. Panerai saatin kullanım kılavuzunda bronz saatlerin profesyonel saat ustalarının müdahalesiyle ilk haline getirilebileceğini yazıyor. Onların gazoz ya da ketçap kullanmadığına eminiz.
Bronz saatler ile bileğimizde adeta yaşayan, form değiştiren, canlılara özgü karakteristik özellikler gösteren sanat eserleri taşıyoruz. Patine sadece renk değişikliği değil, aynı zamanda yaşanmışlıkları da simgeliyor. Bazen tüm anılarla yolumuza devam ederiz, bazen de hepsini silip temiz bir sayfa açmak isteriz.