Saat endüstrisinin lokomotif ürün gruplarından olan Dalgıç Saatleri, bugün saat meraklıları arasında en fazla rağbet gören modellerden biri olmaya da devam ediyor. Sportif tasarımları, ortalama kullanıcının tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek su geçirmezlik değerleri ve dayanıklı yapılarıyla pek çok saatseverin birinci tercihi olan dalgıç saatlerinin hikâyesi sizlerle...
Horoloji dünyasının en ilgi çeken temalarından biri de şüphesiz dalgıç saatleridir. 1950’li yılların ortalarında hayatlarımıza dâhil olan bu kavram, bugün popülaritesinden hiçbir şey kaybetmeden yoluna devam etmekte.
Önce askeri amaçlar için üretilen ve daha sonra genel kullanıma da sunulan dalış saatlerinin ilk örnekleri, destansı tarihçelere sahipler. Elbette dalış saatlerine geçmeden önce saatler ile su geçirmezlik özelliğinin bağlantısını incelememiz gerekiyor.
Kol saatlerinin ilk örnekleri aslında kayış takmak için kasalarına türlü modifikasyonlar yapılmış cep saatleriydi. 1800’lerin sonlarına doğru özellikle askerler tarafından zorlu koşullara maruz bırakılan bu saatler, işlevlerini yerine getirmekte epey zorlanıyorlardı. O yılların anlayışı ve üretim teknolojileri, saatleri bir araçtan ziyade nazikçe kullanılması gereken aksesuarlar kategorisine sokuyordu ve hatta kol saatlerinin bu tarz dayanıklılık problemleri uzun yıllar gözde bir erkek aksesuarı olmasının da önüne geçmişti.
Nem, toz ve su gibi günlük hayatta fazlasıyla karşılaşılan durumlara karşı çaresiz kalan kasa ve mekanizma parçalarının kayda değer ilk kurtuluş çabası, 1922 yılında Rolex’in Hermetic (Submarine) modeliyle gerçekleşti. Rolex, o yıllarda çözüm olarak saati kasasıyla beraber dış etkenlerden korumayı sağlayacak başka bir kasanın içine yerleştirmeyi seçmişti. Saat kurmalı olduğundan ekstra kasayı açmak saati kurmak ve tekrar kapatmak gerekiyordu, haliyle bu çözüm pratiklikten epey uzaktı.
Rolex Hermetic - via. Rolexmagazine
1903 yılına gelindiğinde, Cenevreli saat markası arka kapak ve cam gibi kritik noktalara lastik conta yerleştirerek sızdırmazlığı bir nebze daha artırmayı başarmıştı, ancak yine de kurma kolu her zamanki korunaksız haliyle durmaktaydı. 1925 yılında Paul Perregaux ve Georges Perret ilk vidalı tepeyi geliştirerek nihai çözüme bir adım daha yaklaşmış olsalar da halen sorunu tam olarak bertaraf edebilmiş değillerdi. Geliştirdikleri sistem, tulumba tam doluyken tepenin açılmasına müsaade etmiyordu. Ayrıca sızdırmazlık konusunda da mükemmel olduğu söylenemezdi. Neyse ki, Rolex’in kurucusu Hans Wildorf 1926 yılında geliştirdiği kilitli tepe ile sorunun üstesinden gelmeyi başardı.
Rolex tamamen su geçirmezlik özelliğine sahip ilk saati Oyster’ı çıkardı ve saatin İngiliz yüzücü Mercedes Gleitze’nin boynunda bir kolyeye takılı şekilde İngiliz kanalını geçmesini sağladı. Ne su geçirmezlik ama?! Akabinde Hans Wildorf tarafından tedarikine başlanan yeni Osyter modeli, vitrinlerde dolu bir akvaryumun içinde sergilenmekteydi.
Su geçirmez saat üretme furyası kısa süre içinde başka üreticileri de etkilemişti. 1932 yılında Cartier, Faslı bir paşanın isteği üzerine su geçirmez kasalı Pasha de Cartier modelini üretti. Rolex, Cartier ve birkaç üreticinin daha saatleri su geçirmezlik özellikleriyle ün salsa da bu modeller yalnızca yüzerken kullanılıyor ve hafif ölçekte nem, toz gibi dış etkenlere karşı koruyuculuk sağlıyordu.
Derin dalış anlamında ilk atılım Omega tarafından 1932 yılında gerçekleşti. İç içe geçmiş iki kasaya sahip Marine modeli dünyanın ilk dalışa elverişli saati olarak lanse edildi ve birçok derin dalış görevinde başarıyla kullanıldı. Omega Marine’nin bir diğer çarpıcı özelliği de, çizilmelere dayanıklı safir kristal cama sahip ilk kol saati olmasıydı.
Jacques-Yves Cousteau ve Émile Gagnan aqua-lung dalış sistemini tasarladığında takvimler 1942 yılını gösteriyordu ve dalgıçların inebildiği derinlikler 60 metreleri buluyordu. Saat dünyası elbette bu gelişmeye kayıtsız kalmadı…
Émile Gagnan - Jacques-Yves Cousteau