Editörün Seyir Defteri - 31 Temmuz 2023

Editörün Seyir Defteri - 31 Temmuz 2023

İsviçre’nin en eğlenceli ve en güçlü markalarından Swatch “What If” adlı koleksiyon altında, yepyeni, köşeli saatler serisini tanıttı. Bu modeller, markanın ilk köşeli saatleri değiller. Swatch, uzun yıllardır, koleksiyonlarını yuvarlak kasalı saatler üzerine kursa da ara ara, deneysel diyebileceğimiz, köşeli modellerin de tanıtımını gerçekleştiriyor. What If koleksiyonu ise durumu bambaşka bir bakış açısıyla ele alıyor.

swatch-bioceramic-what-if-1.jpg

Swatch, ilk modellerini tanıttığı 80’li yıllarda, saat sektörü için “devrimsel” olarak nitelendirilebilecek modellerin horoloji meraklılarıyla bir araya gelmesini sağlamıştı. What If serisini de geçen 40 yılın ardından hayata geçirilen, devrimsel olmasa da evrimsel bir adım olarak görüyorum. İşin daha ilginci, tanıtılması planlanan ilk Swatch saatleri arasında kare kasalı seçenekler de mevcuttu ancak daire şeklinin daha ilgi çekici olduğuna karar vermişlerdi. Zaten adından da anlaşılacağı üzere, What If serisi, paralel evrende bambaşka bir Swatch hikayesinin bizim zamanımıza uyarlanan bir versiyonu gibi duruyor. Yuvarlak kasalı saatlerin ezici üstünlüğünü bozan ve tek başına tüm İsviçre saat endüstrisine kafa tutan Apple Watch gerçeğinden sonra Swatch’ın sıra dışı ve bir o kadar da tanıdık bir formla karşımıza çıkmasını heyecan verici bir gelişme olarak yorumluyorum.

swatch-bioceramic-what-if-2.jpg swatch-bioceramic-what-if-3.jpg

Plastik kasalar hem kadın hem de erkek bileklerine kolaylıkla uyum sağlayacak ölçüler, sade ve okunabilir kadranlar sonrasında aileye katılacağından emin olduğum çarpıcı renk temaları, fevkalade ulaşılabilir bir fiyat etiketi... Köşeli saat piyasasına giriş için daha iyi bir alternatif olabilir mi?

swatch-bioceramic-what-if-4.jpg swatch-bioceramic-what-if-5.jpg

Beyaz ve siyahın üstünlüğüyle başladı her şey. Araya altın eklendi, sonra renkler katıldı. Çeşitli malzemeler denendi. Bitmek bilmeyen bir macera, kadran renkleri ve desenleri. Son yıllarda Rolex’in Oyster Perpetual serisi öncülüğünde başlayan ve gaz kesmeden devam eden bir renkli kadran furyasına tanık oluyoruz. Kırmızı, yeşil, sarı, pembe, turkuaz derken saat kadranlarında yer almayan renk kalmadı gibi.

rolex-oyster-perpetual-1.jpg

Cinsiyetsizleştirilen saatler her yerde. Bugün, Swatch’dan Richard Mille’ye her üretici, her rengini, her modeline eklemekten çekinmiyor ve bu “farklılık” her zamankinden daha çok talep görüyor. Gişe rekorları kıran Barbie filminin galasından Ryan Gosling pespembe TAG Heuer’ini mi istersiniz yoksa ünlü golfçü Bubba Watson’a özel üretilen RM 38-02'sini mi? Bu durum saat ölçülerinde de kendini gösteriyor. Gözlemlediğim kadarıyla üniseks ebatlı saatler, bir on yıl öncesine kıyasla daha çok ilgi görmeye başladılar. Kalıpları yıkma ve çizginin dışına çıkma zamanı. Ya da eski çizgilere dönme desek daha mı doğru olur, ne dersiniz?

tag-heuer-carrera-ryan-gosling-1.jpg richard-mille-rm-38-02-bubba-watson-1.jpg

Bu arada şu yaz aylarında UV ışınlarından daha çok Alman saatlerine maruz kalıyorum ve bu durumdan kesinlikle şikayetçi değilim. Sinn, Nomos, Glashütte, Lange ve daha nicesi, Alman saatleriyle ilgili, marka ayırt etmeksizin yorumum verdiğiniz para karşılığında bir İsviçreliye kıyasla daha “çok” saat aldığınız yönünde. “Çok saat” kavramının kulağa garip geldiğini biliyorum ama Almanlar her detayda öylesine ezici bir özveriyle ve kusursuzlukla çalışıyorlar ki, kasa, kadran, mekanizma veya kayış/bilezik ayırt etmeksizin, saate dair her bileşene ayrı ayrı hayran kalabiliyorsunuz. Umarım ilerleyen zamanlarda daha çok Alman oyuncuyu sektörde görürüz.

sinn-1.jpg nomos-neomatik-1.jpg

glashutte-1.jpg a-lange-sohne-1.jpg