Mekanik saatçilikle ilgilenmeye başladığım günden beri çok farklı ve keyifli anlar yaşadığımı söyleyebilirim. Yeni dostluklar edinip, değerli kişilerle tanışma şansım oldu. Özetle bir hobi sayesinde yaşanabilecek en güzel tecrübeleri yaşadım diyebilirim.
Geçtiğimiz hafta sonu da, Sevgili Mustafa SANDAL ile beraber, bu tecrübelere bir yenisini ekledik. Keyifli bir seyahat olacağını biliyorduk ama bu kadar özel ve unutulmaz zaman geçireceğimizi bizler bile tahmin edememiştik. Officine Panerai’nin kısa bir süre önce İstanbul’da düzenlediği Watches and Wonders Avrupa ilk gösteriminde, markanın direktörü Sayın Giammaria VARRIALE ’den gelen bu davete hayır deme şansımız zaten yoktu.
İki yıl önce İstanbul Nişantaşı’nda açılan ve bugünlerde Panerai’nin en hızlı gelişim gösteren butiği unvanını alan mekânın direktörü sevgili dostumuz Özgür Bayoğlu’nun da bizlere eşlik ettiği seyahat Atatürk Havalimanı’ndan Bologna uçuşumuzla başladı. Sakin geçen uçuşumuzun ardından ekibimiz Giammaria VARRIALE tarafından karşılandı ve özel bir araçla seyahatimizin ilk durağı olan Montecatini Terme’ye doğru yola çıktık.
Toscana bölgesinde yaklaşık 25.000 kişinin yaşadığı bu küçük kasaba, zaman içerisinde kaplıca olarak adlandırabileceğimiz sağlık merkezleri sayesinde ciddi bir turist akınına uğramış. Maalesef son dönemlerde aynı ilgiyi göremeyen bu şirin ve sakin kasabanın bizim için enteresan olmasının tabi ki farklı bir sebebi var.
Francesco FERRETTI, birçok farklı özelliğinin yanı sıra bilinen en önemli Panerai koleksiyonerlerinden biri. İşte ismini belki de daha önce hiç duymadığınız Montecatini Terme, bu önemli şahsiyetin yaşadığı yer.
Yaklaşık bir saatte vardığımız kasabada kısa bir turun ardından, bölgenin en bilinen restoranlarından birinde, nefis bir öğlen yemeği yiyoruz. Sonrasında purolarımızı tüttürürken sadece iki adetle sınırlı special edition projemizin de detaylarını gündeme getiriyoruz. Sevgili Giammaria için ‘sıkıntılı’ olarak adlandırabileceğimiz dakikalarda beraberce aldığımız keyfi anlatmak için kelimeler gerçekten yetersiz kalıyor. Bu neşe dolu dakikalardan sonra, Sayın Ferretti’nin bir nevi müze haline getirdiği butiğine doğru yürümeye başlıyoruz.
Francesco Ferretti, mekanik saat dünyasında uzun yıllardır ismi bilinen önemli bir kişi. Hele konumuz Panerai olunca işin önemi iyice artıyor. Yıllar boyunca İtalyan donanmasına saatlerle birlikte farklı birçok alet ve cihaz temin eden Officine Panerai’nin 1996 yılının sonunda, o zamanki adıyla Vendome grubuna satıldığını markayı takip edenler bilirler. Marka, isim hakkıyla birlikte stoklarında saatlerle ilgili ne var ne yok hepsini İsviçreli yeni sahibine devrederken, Vendome tarafından devir alınmayan tüm alet edevat İtalyan firmanın deposunda kalmıştı. Kendisiyle nihayet tanışma şansını bulduğumuz Bay Ferretti o dönemden geriye kalan tüm envanteri satın alan kişi.
Sohbetimiz sırasında nedenini sorduğumda ise Ferretti’nin cevabı gayet net oluyor:
“Markanın tarihinin hiçbir şekilde kaybolmasına ya da farklı noktalara dağılmasına izin vermek istememiştim. Tüm bu mirasın birlikte saklanması gerektiğini düşündüm”
Francesco Ferretti aynı zamanda Panerai’nin yetkili bayii. İlerleyen dakikalarda içinde heyecanlı anlar yaşayacağımız mağazanın dışardan görünüşü gayet sade ve samimi. Kasabanın merkezine yürüyerek 3-4 dakikalık mesafede olan mekânın yakınındaki otoparka girip Ferretti’nin misafirleri olduğumuzu söylediğimizde, görevlinin suratının aldığı şekil ve gösterdiği özel hizmet sayesinde ziyaret edeceğimiz kişinin ne kadar önemli olduğunun bir kez daha farkına vardık diyebilirim.
Kutu ilk açıldığında açıkçası nereye bakacağımı şaşırdım ama daha önce farklı kitaplarda fotoğrafını gördüğüm ve Ferretti’ye ait olduğunu bildiğim bir model ilgimi çeken ilk saat oldu. Dünyada bir başka örneği olmayan ve 1936 yılından kalma olduğu düşünülen 2533 referanslı saatin, Rolex tarafından yapılan prototip kadranlı ilk Panerai olduğu düşünülüyor.
Bir yandan bu eşsiz parçanın keyfine varmaya çalışırken diğer yandan da saat kutusunun üstüne adeta çullanan Mustafa ve Özgür’ü takip ediyordum. Kutu sürprizlerle doluydu!
1939 yılından kalma olduğu düşünülen ve zamanın İtalyan ordusu komutanlarından Mario Giorgini’ye ait bir başka 2533 referanslı model. Saat, tıpkı içerisinde bulunan 663 kodlu ‘Extra Prima’ Rolex mekanizması i gibi, bulunması çok zor bir model.
Panerai’nin sivil halkla ilk tanışmasının 1993’de 5218 koduyla başlayan modellerle olduğu biliniyor. 1997 ye kadar kısa bir süre üretilen modellere, Pre-V (Vendome) adı veriliyor. Oldukça nadir olan bu modellerden Ferretti’nin kutusunda o kadar çok var ki, dikkatimizi çekmeleri zaman alıyor.
Yine özel parçalardan birini incelemeye başlıyorum. Bileğimde hissetmekten en çok keyif aldığım iki modelden biri olduğunu söyleyebilirim. 6152-1 referanslı saatin, 1955 yılında Radiomir yazılı kadran ve klasik yarım ay şeklindeki ayar kolu koruma parçasının ilk kez patent alınarak kullanıldığı model olduğu biliniyor.
Bu kez ise Angelus mekanizmalı ve ayar kolu koruması olmayan Ref. 6152 ile başka bir dünyaya gidiyorum. Bilekteki inanılmaz konforu, kılıç şeklinde kolları ve İtalyan Donanması anlamına gelen Marina Militare yazılı ‘fourliner’ kadranı ile tartışmasız bir sanat eseri. Arka kapağının camlı olması sayesinde efsanevi Angelus mekanizmayı da net bir şekilde izleyebiliyoruz.
Tam bu sırada Mustafa Sandal’ın bileğinde ilginç bir model görüyorum. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmayan modelin kadranında gördüğüm “Rolex Oyster” yazısı benim bilgi sınırlarımı aştığı için, Bay Ferretti’ye danışmak zorunda kalıyorum. Kendisi, bunun da ilk üretilen 6152 referanslı modelin prototiplerinden biri olduğunu söylüyor.
Kutudaki akıl almaz modellerin içinde “Egiziano” takma adı ile bildiğimiz 60mm’lik dev çapı ile Mısır Donanması için üretilen Ref. GPF 2/56 olmasaydı zaten çok şaşıracaktım. Bay Ferretti, bu modeli de kutuya eklemeyi başarmış.
İhtişamlı görüntüsünün yanında, Ref.5218- 301 “Mare Nostrum” bile sönük kaldı desem abartmış olmam sanırım.
Tam biraz sakinleşmişken saatlere baktığımız masanın yanındaki standa gözüm takılıyor. Bay Ferretti’nin kişisel koleksiyonunun satışta olmayan parçalarını görüyorum. Modellerin tamamı Panerai’nin güncel koleksiyonundan seçilmiş “special edition”lar.
Efsanevi Angelus mekanizmalı PAM00203, güncel koleksiyonun “Egiziano”su PAM00341, 52mm’lik PAM00300 referanslı Mare Nostrum ve geçtiğimiz sene 1000 adetle limitli olarak satışa sunulan son “Marina Militare” modeli PAM00587.
Mustafa Sandal ile üçünün de birbirinden güzel ve değerli modeller olduğunu konuşurken, saatlerden biran olsun ayrılmayı başarabilen Özgür’ü mağazanın üst katından aşağı gelirken görüyoruz. Üst katta bizi bekleyenleri, “sakın yukarı çıkmayın” şeklindeki uyarısı ile daha da merak etmeye başlıyoruz.
Hızlı adımlarla mağazanın üst katına çıkıyoruz ve şaşkınlıktan ne diyeceğimizi şaşırıyoruz. Gördüklerim bizi markanın tarihine doğru bir yolculuğa çıkartıyor ve Panerai’nin geçmişte ne kadar farklı ve önemli işler yaptığını öğreniyoruz.
Eski saatlere ait kadranlar ve Rolex’ten tedarik edilen mekanizmaların taşıma kutularının yanı sıra farklı modellerde kullanılan bezel ve ayar kolu koruma parçaları ilk baktıklarımız oluyor. Derinlik-ölçerler, pusulalar, su altı fenerleri, bomba zamanlayıcıları ve Panerai tarafından üretilmiş buna benzer birçok aleti inceleme şansımız oluyor.
Dalgıçların boyunlarına sararak kullandığı ve mors kodları gönderebildikleri haberleşme cihazını bile Ferretti’nin butiğinde görebilmek mümkün. Panerai için üretilmiş şaraplar, Rolex tarafından düzenlenmiş faturalar, duvar saatleri, takvim ve masaüstünde kullanılacak bir dolu aksesuar mağazanın içinde sergileniyor.
Üst katta geçirdiğimiz zaman, bizler için tarifi imkânsız bir görsel şölen haline dönüşüyor. Ne olduğunu bile bilmediğimiz farklı parçaları da inceleyip alt kata geri dönüyoruz.
Bay Ferretti ve ekibi ile kısa bir sohbetten sonra istemesek de kendisine veda etme zamanımız geliyor. Bize ayırdığı zaman ve gösterdiği ilgi için kendisine çok teşekkür ediyoruz. İlerleyen günlerde markanın hayranları ile beraber kendisini tekrar ziyaret etmeyi düşündüğümü söylediğimde ise çok seviniyor ve bizleri tekrar ağırlamaktan memnun olacağını söylüyor.
Butikten çıkıp kısa bir kahve molasının ardından arabamıza atlayıp Floransa’ya doğru yola çıkıyoruz.
Seyahatimiz elbette burada bitmiyor ama şimdilik bu kadar... Tarihi Duomo Katedralinin sadece özel ziyaretçiler tarafından ziyaret edebilen gizli bölümlerinin yanı sıra Floransa’daki Panerai butikte geçirdiğimiz dakikaların tüm ayrıntılarını, kısa bir süre sonra yine Horobox’ta sizlerle paylaşacağım...