Dikkat! Yatırım tavsiyesi değildir... Birçoğumuz Christies, Sotheby’s, Antiquorum ve diğer dünya çapında faaliyet gösteren müzayedelerde astronomik fiyatlarla ve kıran kırana geçen açık artırmalarla satılan nadide saatlere bakıp iç geçiriyoruz. Peki saatin orta ve uzun vadede değerini korumasını sağlayan etkenler neler? Pekala biz de akılcı alışverişlerle uzun yıllar değerini kaybetmeyecek ve hatta misliyle artıracak saatlere sahip olabilir miyiz?
Marka faktörü ve üretim adedi bir saatin gelecek değerini belirleyen en önemli iki etken olarak karşımıza çıkıyor. Yılların bir getirisi olarak zirvedeki markalar çok büyük bir stratejik hata yapmadıkça yerlerini korumaya devam edecekler. Kısaca Omega, Cartier, Jaeger-LeCoultre gibi orta-üst segmentten alışveriş yapmak hem cep dostu hem de mantıklı bir seçim gibi görünüyor. Audemars Piguet, Vacheron Constantin, Patek Philippe gibi üst segmente çıkmak ise garanti çözüm izlenimi yaratabilir. Gerçekte iki senaryo da güvenilir değiller. İşte bu noktada saatin hikayesi ön plana çıkıyor.
Müzayedelerin vazgeçilmezi Heuer Monaco Chronograph Steve McQueen’i ele alalım. Eğer Steve McQueen’in bizzat kullandığı saate sahipseniz yazının son bölümüne geçebilirsiniz. Günümüzde Tag Heuer tarafından binlerce replikası üretilen bir model olduğundan 2016 model bir Heuer Monaco Chronograph haliyle orijinal modele göre daha az kıymetli ancak sıradan bir Monaco’ya göre de daha kıymetli. Dolayısıyla Tag Heuer gibi bir markanın Aquaracer 500M gibi bir modelindense Monaco veya Monza gibi ikonik özelliği artırılmış serilerinden seçim yapmakta büyük fayda var ancak yıllar sonra günümüzün üretimi bir Monaco Chronograph “vintage” muadiliyle aynı muameleyi görür mü? Hiç sanmıyorum.
HEUER MONACO AUTOMATIC CHRONOGRAPH - 1970’lerin başından
Aynı durum Rolex ve kült serileri için de geçerli. Submariner, Daytona veya Day-Date gibi yaşlanmayan bir saate sahipseniz her devirde rağbet görmeniz olası. Mekanizma ve saatin kendisine ait detay özelliklerle dahi fiyatların inanılmaz derecede oynadığı bilgisini eklemekte fayda var. Örneğin henüz piyasaya sürülmekte olan Daytona 116500LN gibi bir modelin de sahip olduğu benzersiz tasarımı ve zamana yıpratıcı etkisine meydan okuyan seramik bezeline ilaveten sahip olduğu yüksek teknoloji mekanizmasıyla şimdiden geleceğin aranılan saatleri arasında yer alacağını düşünüyorum. 1960’lardan bir Paul Newman Daytona olacağı düşüncesi ise hayalden öte değil.
ROLEX OYSTER PERPETUAL COSMOGRAPH DAYTONA 116500
İşin içinden asla çıkmayacak bir Patek Philippe gerçeği var ki kendisi zaten başlı başına bir makale konusu. İşte bu noktada az bulunurluk teriminin anlamını bütün gerçekliğiyle öğreniyoruz. 2015 üretimi bir Patek Philippe Grand Complication Split Seconds Chronograph 5370P’yi ele alalım. Şu anda yeterince ilgi çekmese de bir süre sonra boy gösterdiği her müzayededen büyük başarılarla ayrılacağını düşünüyorum. Oldukça az sayıda üretilen ve Patek Philippe mirasını bütün detaylarıyla bünyesinde barındıran çok özel bir model. Benzeri bi-compax kronograflı ve perpetual takvim ilaveli birçok modelin oldukça değişken fiyatlarla el değiştirdiğine şahit oluyoruz. Tasarım açısından oldukça benzer iki modelin arasındaki fiyat uçurumu çoğunlukla üretim adetleriyle açıklanıyor. Öyle ki geçmiş yıllarda aynı modelin ufak kişiselleştirmelerle bir elin parmaklarını geçmeyecek adetlerle üretilen varyasyonlarına rastlamak mümkün. Çok daha özel üretimler her zaman önem teşkil ediyor ancak bu saatlere ulaşmak için paradan çok daha fazlası gerekiyor. Bahsettiğim duruma örnek teşkil eden en güzel modellerden bir tanesi 2011 yılında yalnızca 16 adetle sınırlı sayıda üretilen 3670A. Çok özel bir mekanizmayı çevreleyen paslanmaz çelik kasa, bi-compax kronograf düzeni ve kadranda yazan Patek Philippe kelimeleri. Nirvana’ya ulaşmak bu olsa gerek.
PATEK PHILIPPE GRAND COMPLICATION SPLIT SECONDS CHRONOGRAPH 5370P
PATEK PHILIPPE 3670A
Atmosferden giriş yapıp dünyaya geri dönersek markaların değişken akımlardan etkilenmeksizin, çekirdek değerlerini olabildiğince iyi yansıtan modellerinin her daim daha ilgi çektiğine şahit oluyoruz. Örneğin Zenith El Primero 1969 Chronograph yerine Defy Extreme Open’dan yana tercihini kullanan bir saat severin birkaç yıl içinde yaşadığı sinir harbi paha biçilemez.
ZENITH EL PRIMERO 1969 CHRONOGRAPH
Başlı başına bir makale konusu olabilecek Panerai’ye de değinmeden geçemeyeceğim. 1950’li yıllarda üretilen “vintage” modellerin yıllar içinde artan fiyatlarını uzun süredir şaşkınlıkla takip etmekteyim. Panerai o çok aranılan saatlerin oldukça benzerlerini tekrar tekrar piyasaya sürmeye başladı. Acaba bu modeller de ilerleyen zamanlarda tıpkı ataları gibi değerlenecek mi? Bu noktada pek olası bir sahne canlanmıyor gözümde.
Neticede güncel üretim “rahatlıkla ulaşılabilir” bir saatin ilerleyen yıllarda sahibini zengin etmesi, kişinin lotoyu tutturmasından daha düşük bir ihtimal gibi görünüyor. Özel modeller her zaman var olacak ancak değişen ve gelişen pazar ihtiyaçlarından dolayı markaların stratejik değişimleri geleceğe yön veren en önemli unsurlardan. Bugünden yıllar sonrasını tayin etmeye çalışmak ise müneccimlikten fazlası değil.