Saatler dışarıdan bakıldığında basit gibi görünseler de aslında çok komplike cihazlar. Olağanüstü mühendislik ve işçilik aşamalarından geçen mekanik saatler çoğumuz için vazgeçilmez bir aksesuar.
Geçtiğimiz hafta IWC’den gelen davet üzerine basın mensupları, bayiler ve VIP müşterileri için organize ettiği fabrika gezisine katıldım. Çok değerli konuklarla yaptığımız bu ziyaret tüm katılımcılar için özel bir tecrübe oldu. Fabrika’da saatçilikle ilgili gördüklerimizin yanı sıra Schaffhausen’de ki doğal güzelliklerden de fazlasıyla etkilendik diyebilirim.
Schaffhausen’e ulaşmak için Zürih’e uçmanız ve oradan da karayolunu kullanmanız gerekiyor. Ekip olarak sorunsuz bir yolculuktan sonra yerleştiğimiz otel, IWC’nin merkez binasına yürüyerek 15 dakikalık bir mesafedeydi.
Kahvaltı sonrasında şehrin merkezinden geçerek gezimizin ilk durağına ulaştık. Ünlü Rhine nehrinin kıyısında bulunan bina 1874 yılında inşa edilmiş. IWC’nin 140 yılı aşkın zamandır saat ürettiği bina zamanında manastıra ait olan bir meyve bahçesinin üzerine kurulmuş.
Tur boyunca bize eşlik edecek rehberimiz tarafından samimi bir şekilde karşılanıyoruz ve markanın tarihi hakkında brifing alacağımız salona yerleşiyoruz. Seyrettiğimiz kısa tanıtım videosundan sonra aldığımız detaylı bilgiler sayesinde 140 yıllık hikayenin heyecanını hissetmeye başlıyoruz.
Sunum sonrasında bir süre Rhine Nehrinin nefis manzarasına bakıyoruz ve IWC’nin Neuhausen’de bulunan diğer tesisine doğru yola çıkıyoruz.
Burası markanın bölgedeki ikinci tesisi diyebilirim. Sohbetlerimiz sırasında aldığımız habere göre IWC’nin üretimin tüm aşamalarını bir araya toplama şansını yakalayabileceği yeni fabrikasının kısa süre içerisinde biteceği bilgisini alıyoruz. Bu binada önce saat kasalarının üretildiği bölümü ziyaret ediyoruz. Farklı hammaddelerin değişik uygulamalarla saat kasası haline çevrildiği bu üretim tesisinde lazerli işlemeden galvaniz uygulamasına kadar tüm aşamalar için ileri teknolojiler kullanılıyor.
Üretilen ham kasaların ince işçiliklerinin yapıldığı bölüme girdiğimizde ise çok etkileniyoruz. Her bir kasa uygun makinalarda kendi karakteristiğine uygun olarak işleniyor ve içine kalibre/kadran yerleştirilecek duruma getiriliyor. IWC ve çalışanları ürettikleri saatin kadranı ve markası görünmeden, kasa üzerindeki işçiliğin kalitesi sayesinde, gömlek kolunun altındayken bile anlaşılabileceğini iddia ediyorlar ve tüm çalışmalarını bu ciddiyet ile sürdürüyorlar.
IWC yönetimi özellikle el işçiliği gerektiren operasyonlarda çalışanlarının fikirlerine de çok önem veriyor. Öyle ki, atölyenin girişinde tüm çalışanların üretime faydası olabilecek fikirlerini yazarak paylaşabileceği bir pano var. Belirtilen fikirler arasında en iyi olan seçilip panonun farklı bir köşesinde sergileniyor.
IWC’nin üretimde kullandığı teknoloji de çok üst düzey. Fabrika içerisinde fotoğraf çekmemiz yasak olduğu için sizlerle paylaşamıyorum ancak yapılan işlemler kesinlikle görülmeye değer.
Kalibrelerdeki köprülere “jewel” diye tabir ettiğimiz taşların uygulanışı ve mikro parçaların kalıptan kesildiği bölüm ise bizleri hayrete düşürüyor.
Neuhausen fabrikasındaki bu kısa turdan sonra gezimizin son bölümüne geçmeden öğlen yemeği için kısa bir ara veriyoruz.
İsviçre alplerinin güneydoğusundan başlayan Rhine nehri tarih boyunca özellikle taşımacılık alanında çok önemli bir yere sahiptir. 1230 km lik nehir boyunca irili ufaklı kalelere rastlamak mümkün.
Bunlardan bir tanesi restoranımızın tam karşısında bulunuyor. Avrupa’nın en geniş şelalesinin önünde olmak da bizleri çok mutlu ediyor. Rhine nehri İsviçre’nin iki büyük kantonu olan Zürih ve Schafhausen’in aynı zamanda sınırı oluyor.
Yemek yediğimiz restoran Schafhausen’de olmasına rağmen karşımızdaki enfes manzaranın başrol oyuncusu kale ise Zürih kantonu sınırları içerisinde. Farklı türden balıkların koruma altına alındığı bölge cennetten alınmış bir köşeye benziyor.
Gezimiz hızla devam ediyor. Zamanımızın azaldığını bildiğimiz için acilen Schafhausen’deki merkez binaya dönüyor ve üretilen parçaların monte edildiği atölyeleri ziyarete başlıyoruz. Çalışanların yaş ortalaması oldukça genç. İşlerini severek yaptıkları her hallerinden belli oluyor. Kalabalık bir grup olarak yaptığımız ziyaret bile onların konsantrasyonunu bozmuyor ve aynı ciddiyet içerisinde çalışmalarına devam ediyorlar.
Akabinde beyaz saatçi önlüklerimizi giyiyoruz çünkü bir sonraki durağımız komplikasyonlu modellerin montajının yapıldığı özel atölyenin içi olacak. Turumuzun en ilgi çekici anlarından birini yaşıyoruz. Çalışanların dikkatini fazla dağıtmamaya çalışarak kendilerini yakından izlemeye başlıyoruz. İlk baktığım masada kısa bir süre önce incelemesini yaptığım ve kayan yıldızlarına hayran kaldığım “Küçük Prens“ e ithafen yapılmış Double Chronograph modelinin montajını seyrediyorum. O sırada diğer masada pek aşina olmadığım bir modele gözüm takılıyor. Ne olduğunu sorduğumuzda bunun henüz duyurulmamış yeni bir model olduğunu öğreniyoruz. Bu konuda sessiz kalmamız için özel ricada bulunuluyor. Tabi ki sözümüze sadık kalıp model hakkında bilgi vermeyeceğim ama hayranlık uyandıracak bir saate hazırlıklı olmanız gerektiğini söyleyebilirim.
Bu değişik tecrübenin ardından bizi eskiye doğru yolculuğa çıkartacak olan müzeyi ziyaret ediyoruz.
IWC 125. Yılını kutladığı 1993 yılında içinde bulunduğumuz binanın tavan arasında kurduğu müze ile böyle bir tesise sahip ilk saat fabrikası olma ünvanını almış. Daha sonra 2007’de elinde bulundurduğu tüm parçaları sergileyebilmek için müze binanın giriş katına taşınarak yeniden dizayn edilmiş. 250 yakın parçanın sergilendiği müzede IWC’nin bugünlere nasıl geldiğinin izini sürmek mümkün.
Müze batı ve doğu kanadı olarak ikiye ayrılmış. Batı kanadında ilk yapılan kalibreler ve cep saatleri ile tanışıyorsunuz. Yolculuk kol saatlerine kadar gidiyor. Markanın tarihinden önemli bir detay olan Porsche Design saatlerinin ilk modellerinden de örnekler görmek mümkün.
Doğu kanadında ise markanın farklı ürün gurupları tek tek sergilenmiş. Hepsi ayrı bir tarihin göstergesi olan saatler müze içerisinde sergileniyor.
Müzeden sonra son durağımız güncel koleksiyondaki tüm parçaların sergilendiği oda oluyor.
Bu kadar kısa sürede bu kadar çok modeli bileğimde deneme şansım hiç olmamıştı.
Tüm ekip masanın başında saatlere adeta saldırıyoruz ve bir çok modeli deneyip fotoğraf çekiyoruz.
Heyecanlı anlara IWC’nin en başarılı olduğu komplikasyonlardan “minute repeater” ın kısa şovu için ara veriyoruz. Duyduğumuz ses gayet tok ve başarılı.
Bu keyifli anların ardından müthiş bir tecrübenin daha sonuna geliyoruz. Hediyelerimiz takdim ediliyor ve havaalanına doğru yola çıkıyoruz.
IWC bu ve benzer ziyaretler için gayet başarılı bir program hazırlamış. Yılın neredeyse her günü farklı grupları misafir eden fabrika markanın takipçileri için unutulmaz anlar yaşayabilecekleri bir mekan. Bileğinizde taşıdığınız saatin nerede ve hangi aşamalardan geçerek üretildiğini görmek farklı bir mutluluk veriyor.
Markanın web sitesinde müze ve düzenlenen turlar hakkında detaylı bilgi mevcut.
Horobox olarak farklı markaların fabrikalarına da seyahatlerimiz olacak. Bizimle kalmaya devam edin.
