Özel ve Limitli saatler, marka veya segment fark etmeksizin saat dünyasının vazgeçilmez trendleri arasına girmiş durumda. Pek çok farklı isim bu trendi takip eden modeller üretmeye devam ederken, saat meraklıları da bu modellere karşı kayıtsız kalmıyor. Peki, bu kavramın günümüzde geldiği durum gerçekten hala ilk çıkış noktasıyla örtüşüyor mu..?
Son yılların popüler kelimelerinden olan “trend”, saat endüstrisi için de büyük önen taşıyor… Bazen bir ihtiyaçtan, bazen daha iyi olanı bulmak için süregelen arayıştan, bazen de tamamen ticari kaygılar gözeterek ortaya çıkan trendler, bir noktada pazara yön verecek hale geliyor desek abartmış olmayız sanırım. Geçmiş yıllara şöyle bir göz atalım: Büyük saatler..! Yavaş yavaş piyasanın uzaklaşmaya başladığı bu trend, çoğu saatseverin kendine bile itiraf etmekten çekindiği “saçma büyük” bir sürü modelin ortaya çıkmasına sebep olmadı mı..? Saatlerin zamanın yıpratıcı etkilerine karşı durabilmesi için geliştirilen alternatif malzeme ve/veya alaşımlar yeni bir akım yaratmadı mı..? (AP RO Black Ceramic modelini düşünelim ). Peki ya, çoğalma hızıyla bana Gremlinler’i hatırlatan Re-Issue saatlere ne demeli..?
Audemars Piguet Royal Oak Perpetual Calendar Ceramic
İşte bu ve benzeri pek çok trend, saat endüstrisini derinden etkilemeye devam ediyor. Bu trendler arasında benim en çok dikkatimi çeken biri de Özel ve Limitli Üretim saatler. Her geçen gün yeni bir örneğine denk geldiğimiz bu akım, saat endüstrisinde fırtına gibi esiyor. Bazen halka mal olmuş ünlü simalar bazen de çeşitli organizasyonlar adına üretilen saatlerden aşina olduğumuz bu kavramın iki farklı tarafı var aslında; 1) saat markaları, 2) kullanıcılar… Peki, bu iki taraf özel ve limitli üretim kavramından neler bekliyor..?
Longines Flagship Heritage by Kate Winslet
Zamanın hemen her şeyi değiştirdiği dünyamızda, saat hobisinin de değiştiği aşikâr. Ortalama kullanıcılardan koleksiyoner sıfatını taşıyan meraklılara kadar hemen her profilin, bundan 20 sene öncesine nazaran bambaşka motivasyonlarla hareket ettiğini söylemek mümkün. Bu değişim aslında terminolojik olarak hiç de yeni olmayan özel ve limitli üretim saat kavramını da değiştirmiş durumda… Peki nasıl..?
Özel ve limitli üretim saatler çok eskiden de vardı. Piyasası veya pazarı olan her şeyde olduğu gibi, o saatlerin de ortaya çıkmasını sağlayan yegâne sebep talep olgusuydu. Ancak bu talep direkt olarak piyasadan gelmiyordu aksine talep çok daha organik bir yolla oluşmuştu. Bu ürünlerin arkasında yatan motivasyon, kimi zaman uzaya gidecek bir astronot için ihtiyaç duyulan özel bir modeldi, kimi zaman zorlu doğa koşullarına meydan okuyan bir maceracının ihtiyacıydı, kimi zaman ise profesyonel bir otomobil yarışçısının performansını ölçmek için kullanacağı bir enstrümandı. Yani başka bir deyişle firmalar, bu saatleri bir pazarlama stratejisi ön görerek az sayıda üretmiyorlardı. O modeller, spesifik bir ihtiyaca yönelik üretildiğinden sayıları zaten azdı. Günümüze kadar ulaşabilen örnekleri, elbette daha da az kaldı.
Panerai Luminor Submersible 1950 PAM00719 Pole2Pole
Şimdi ise durum çok farklı. Pazarın talebi, bu işi markalar adına bir trend haline getirmiş durumda. Özel veya limitli üretim modeller ile ilgili fikir belirttiğim makalelerde genelde hep Hublot markasından örnek verir ve Hublot’un bu kavramın doğasına zarar verdiğini savunurum. Neredeyse standart üretimden çok özel ve limitli üretim modeli bulunan bir marka için –en azından bu konuda- çok da acımasız bir tespitte bulunduğumu sanmıyorum. Tabii bu durum söz konusu olduğunda bütün suçu Hublot’ta da aramamak lazım. Neticede markanın mottosu “fusion” kavramı üzerine kurulu. Haliyle değişik şeyler denemek bir nevi doğasında var. Ancak yine de ürün çeşitliliği ve yeni ürün tasarlama frekansı olarak bakıldığında Hublot’un bariz şekilde göze battığı aşikâr. Bu bahsettiğim mevzu özelinde, markalar ayağında yapılanlar kısmını tamamen ticari ve bir hayli suni bulduğumu söyleyebilirim. Bazı sosyal sorumluluk projeleri için tasarlanan ve satışa sunulan özel ve limitli modelleri ise –aslında gayet başarılı birer reklam aracı olmalarına rağmen- tenzih ediyorum, zira sadece pazarlama stratejisinden ibaret bir varoluş amaçları olmadığı ortada.
Hublot Classic Fusion Berluti All Black
İşin kullanıcı ayağı da pek parlak değil açıkçası. Bir saat meraklısı neden özel veya limitli üretim bir saat alır..? Saatin atfedildiği özel durumu kendisine yakın bulduğu için (Ferrari’si olan bir saatseverin Hublot Ferrari modelini alması gibi) veya sadece üretim sayısı az olduğu için olabilir mi? Bence hepimizin içinde aldığımız ürünün zaman içerisinde değer kazanması ihtimaline karşı bir zayıflık söz konusu. Ve çoğu zaman -farkında olmasak bile- özel ve limitli üretim modellere bu nedenle yöneliyoruz. Ancak bu değer kazanma durumu, tamamen markaların kendi tercihleri doğrultusunda az sayıda üretim yapmaya karar vermesi ile gerçekleşebilecek bir durum değil. En azından markaların çoğu için bu durum böyle. A.Lange & Söhne’nin 200. Kuruluş yıldönümü için ürettiği Honey Gold modeline bakalım. Üretilmesi planlanan modellerin tamamı daha ilk günden tükenmişti. A.Lange & Söhne’nin marka değeri ve özel/limitli model üretme frekansını(!) dikkate alırsak, bu saatin zaman içinde değer kazanacağını tahmin etmek için kristal bir küreye ihtiyacımız yok. Lakin aynı şeyi bir Oris için söylemek mümkün değil. Oris kötü bir saat olduğu için veya ürettiği modelin tercih edilmeyeceğini düşündüğümden değil bu tespitim... Hatta aslında söz konusu saatle ilgili de değil... O saatin ortaya çıkmasını sağlayan şartlar ile ilgili. “Suni” şartlarla...
Hublot Techframe Ferrari 70 Years Tourbillon Chronograph Peek Carbon
Hemen her hobi türünde olduğu gibi saat merakı da, mutlak doğrulara bağlı kalmayan, kişisel beğeni ve tercihlerin büyük rol oynadığı bir kavram. Dolayısıyla benim fikirlerimin sadece beni bağlıyor olduğu da bir gerçek. Ancak ben “özel” kavramının daha organik şartlarla ortaya çıkmasından yana olduğumdan, seçimimi örnek verdiğim A.Lange & Söhne tarzı modeller için kullanmayı tercih ederim. Bunun yanında, satış/pazarlama tekniklerinin bir ürünü olarak ortaya çıkan modellere de karşı değilim. Aksine -eğer zevkime uyarsa- memnuniyetle alırım. Ama alışverişi sonuçlandıran motivasyon teknik ve/veya kozmetik özelliklere duyduğum beğeniden öteye de gitmez.