Panerai ile Yeni Bir Sayfa

Panerai ile Yeni Bir Sayfa

İtalyan ruhlu İsviçreli hak ettiği ilgiyi görüyor mu?

Mekanik saatlere olan merakımın başladığı ilk zamanlarda keşfettiğim markalardan biriydi Panerai. O devasa ve sıra dışı formlu kasaların içinde yer alan sade kadranlar hem çok farklı hem de çok ilgi çekiciydi. Yıldırım aşkı desek yeridir Panerai’yi ilk defa bileğime taktığım an için. Luminor modellerinin özgün kurma kolu koruyucu mekanizması, Radiomir’in bükülmüş telden üretilmiş boynuzları ve daha nice detay vardı bende hayranlık uyandıran. Daha da önemlisi yalnız değildim.

panerai-yeni-bir-sayfa-1.jpg

Kendilerine Paneristi diye bir grup insan vardı. Bir grup dediğime bakmayın, dünyanın dört bir yanında binlerce kişi, internet ortamında bir araya gelmişti ve markaya olan sevgilerini birbirleriyle paylaşıyorlardı. Hatta bu paylaşım konuları markaya ve modellerine olan ilgiyi çoktan aşmıştı. Paneristi artık onlar kocaman bir aile olmuştu. Gerçek hayatta da bir araya geliyorlardı. Sanal ortamda kurulan dostluğu gerçek hayata taşımayı başarmışlardı. 

panerai-yeni-bir-sayfa-2.jpg

Bugün bu satırları yazarken, yıllar önce temelleri atılan Paneristi topluluğunun ne denli başarılı ve büyük bir oluşum olduğunu çok daha iyi anlıyorum. Dünyada hiçbir saat markası, ticari amaç gütmeksizin bu kadar çok sayıda bir insanı bir araya toplamayı başaramazdı, başaramadı da. Bu oluşum beni derinden etkilemişti. 

panerai-yeni-bir-sayfa-3.jpg

Elbette markaya olan ilgimi körükleyen sebepler bunlarla sınırlı değildi. Panerai, fazlasıyla dolu bir tarihçeye sahipti. Lüks saat sektöründeki isimlerin ve marka değerlerinin hikayelere ne kadar bağlı olduğu düşünülürse,  Panerai’nin sahip olduğu tarih bulunmaz bir nimetti.

panerai-yeni-bir-sayfa-4.jpg

Özellikle kayış değişimi ile kazanılan yeni kimlik özelliği, Panerai modellerinin, kendi tabirleriyle, DNA’sıyla özdeşleşen fevkalade başarılı bir kampanyaydı. Öyle ki, daha saatler alınır alınmaz kayışları değiştiriliyordu. Bir Panerai sahibi, saatinin yanında mutlaka farklı renk ve özelliklerde kayışlar ediniyordu. Her yeni kayış, yeni bir saat hissiyatını da beraberinde getiriyordu. 

panerai-yeni-bir-sayfa-5.jpg

Marka, birbiri ardında tarihin tozlu sayfalarından kopmuşçasına çıkagelen yeni modellerini tanıtıyordu. Hele her sene tanıtılan limitli üretim modellere ulaşmak için Paneristi büyük mücadele veriyordu. Panerai Luminor PAM00372’nin çıkışını unutmak ne mümkündü? Yer yerinden oynamıştı. Ya da bronz saat furyasının lideri Submersible PAM00382’ye ne demeliydi?

panerai-yeni-bir-sayfa-6.jpg

Kaliforniya kadranlı Radiomir’lerden, Unitas kalibrelerle güç bulmasına rağmen üst düzey saatler arasında anılan Luminor’lara, Panerai’nin her hamlesi saat dünyasında büyük ses getiriyordu. Derken markaya bir şeyler oldu.

panerai-yeni-bir-sayfa-7.jpg

Sanıyorum ilk darbe, o yıllarda Panerai CEO’su pozisyonunda görev alan Angelo Bonati’nin bir röportajda söylediği, “bronz kasalı tek saat PAM00382” olacak cümlesinden sonra tanıtılan, ikinci bronz Submersible ile gelmişti. Ticari manada olumlu bir hareketti ancak markanın sadık meraklıların da güvenini sarsan bir girişimdi. Limitli üretim modeller, önceki yılların üretimlerini tekrarlamaya başlamıştı. Panerai meraklıları için saatlerinin bir yatırım değeri vardı. Kısıtlı adetlerde üretilen saatler liste fiyatlarının oldukça üzerine el değiştiriyordu ancak markanın yeni çıkardığı versiyonlar eski saatlerin değerlerini olumsuz etkilemeye başladı. Paneristi grubunda esen soğuk rüzgarlar, markanın meraklıları arasında bir gerginliğe sebep oldu.

panerai-yeni-bir-sayfa-8.jpg

Panerai, kimlik değiştiriyordu. Markanın İtalyan ruhu bir yenilenme süreci içindeydi ve bu durum bazı sıkı hayranlar tarafından pek de olumlu karşılanmadı. Yeni pazar arayışları, yeni müşteri heyecanları eski fanatikleri küstürmüştü. 

panerai-yeni-bir-sayfa-9.jpg

Bugün Panerai, hala özgün ve dikkat çekici lüks saat modellerine imzasını atan markalar arasında yer alıyor. Markanın yeni modelleri, daha küçük ancak emin adımlarla ilerlendiğinin sinyallerini veriyor. Panerai, herkesin birbirine benzemeye başladığı şu günlerde farklı olmak adına gidilebilecek en doğru adreslerden biri olma özelliğini taşıyor. Yılların mirası küllerinden yeniden doğuyor. Bu yenilenmenin etkilerini de en güncel koleksiyonda görmek mümkün. Dilerim bu İtalyan beyefendisi eski iddialı günlerine bir an önce kavuşur ve tekelleşmekte çığır açan İsviçre saat endüstrisi de hareketli zamanlarına geri döner.