Keşiflere adanmış bir hayatı, Panerai sponsorluğunda inceliyoruz. “Eğer hayalleriniz sizi korkutmuyorsa yeterince büyük değillerdir.” - Mike Horn.
Mike Horn için, yaşayan en büyük kaşiflerden ve maceraperestlerden biri desek kesinlikle yanlış olmaz. Bu harika adam, aynı zamanda Panerai’nin en eski marka elçilerinden de biri. Şimdi gelin Mike Horn’un hayeller, üzüntüler, tesadüfler ve bol bol gezme ile başlayıp Panerai desteğiyle devam eden maceralarına bir göz atalım.
Mike Horn, 1966 yılında Johannesburg – Güney Afrika’da doğdu. Küçüklüğünden itibaren, profesyonel rugby oyuncusu babasının da etkisinde kalarak, spora ve hareketli yaşam tarzına olan ilgisini geliştirdi. Hedefi olimpiyatlara katılabilecek kadar başarılı bir sporcu olmaktı ancak o yıllarda Güney Afrika çalkantılı bir dönemden geçmekteydi ve spor aşkıyla yanıp tutuşan bu adam, kendini bir anda savaşın ortasında buldu. Bu esnada Mike Horn’un rol modeli, babası, kansere yenik düştü. Bu durumun Horn’da yarattığı etki, savaş sonrasında içinde bulunduğu düzeni radikal bir kararla değiştirmek ve Chateau-d’Oex’e taşınmak oldu. Bu noktada hayatındaki en güzel gelişmelerden biri gerçekleşti ve Mike müstakbel karısı Cathy ile tanıştı. Zaman içinde evlenen tutkulu çift, iki çocuk sahibi oldular. Mike Horn bu noktadan itibaren doğaya duyduğu saygıyı ve sorumluluğu hiçbir zaman unutmadan keşiflerine ve maceralarına başladı. Mike’nin hayat arkadaşı Cathy, 2015 yılında meme kanseri sebebiyle hayatını kaybetti. Mike Horn günümüzde profesyonel spor danışmanlığı, reality show sunuculuğu ve şahsi gezileri de dahil olmak üzere birçok alanda maceracılara öncülük etmeye, çevre koruma bilinciyle edindiği aktivist tutumuyla da geniş kitleleri etkilemeye devam ediyor.
Şimdi bir de bu harika adamın Panerai ile bağlantısını ele alalım. Panerai, uzun yıllardır Mike Horn ile ortaklaşa projeler üretiyor, kendisine maceralarında destek oluyor. Bu ortaklığın ürünü olarak Mike Horn’a özel, sınırlı sayıda üretilen modeller de saat severlerin beğenisine sunuluyor. Markanın Horn’a ithaf ettiği ilk sınırlı üretim saat PAM00092 Luminor Arktos modeli. 44mm çapında paslanmaz çelik Luminor Submersible modeli baz alınarak hazırlanan saatte, pusula bezel ve farklı kadran tasarımı yer alıyor. Otomatik kalibreye sahip 500 limitli modelin su geçirmezlik düzeyi 300 metre.
Ortaklığın ikinci meyvesi 2006 yılında, PAM00252 kodu ve Luminor North Pole GMT ismiyle geliyor. Yine 44mm çapında paslanmaz çelik kasaya sahip modelde bu sefer GMT komplikasyonuna sahip kalibreye ve mavi kadrana yer veriliyor. 500 adetle sınırlı sayıda üretilen modelde, ilaveten anti manyetik özellik de bulunuyor.
2008 yılına gelindiğinde Panerai için dahi sıra dışı denilebilecek bir model olan, PAM00307 Luminor 1950 Pangaea Depth Gauge Mike Horn iş birliği ile piyasaya sürülüyor. 47mm çapında titanyum kasaya sahip modelin kalınlığı, içine yerleştirilen elektronik derinlik-ölçer modülü sebebiyle 20mm’yi aşıyor ve marka tarihinin en heybetli kasa tasarımlarından birine imza atılmış oluyor. 500 adetle sınırlı sayıda üretilen model, Mike Horn’un okyanuslara olan tutkusuna da göndermeler yapıyor.
2016 yılına gelindiğinde yine bir Luminor Submersible modeli olan PAM00719 tanıtılıyor. 500 limitli modelin kadranında yer alan Pole 2 Pole yazısı ve sarı detaylarla Mike Horn’un 3 yıl süren ve kutuplarda gerçekleşen maceralarına atıfta bulunuluyor.
Nihayet geldik Mike Horn’a özel üretilen son modellere. PAM984 ve PAM985. Geri dönüşümle elde edilmiş titanyumdan üretilen 47mm çapında kasalar, geri dönüşümden elde edilmiş PET’den üretilmiş kayışlar, in-house mekanizma, Panerai tarihinde eşi görülmemiş bezel tasarımı... Kısaca PAM984 ve PAM985’e dair oldukça özel detaylar var. İşin daha da ilgi çekici kısmı, PAM984 standart seride yer alırken PAM985’ten yalnızca 19 adet üretildi ve bu 19 şanslı kişi bizzat Mike Horn ile, onlara özel hazırlanan bir keşif etkinliğine katılma fırsatı yakalayacaklar.
Panerai, Mike Horn versiyonlarının hepsinde doğadan ve denizlerden ilham alınarak tasarlanan Horn imzalı özel üretim arka kapaklara yer veriyor. Doğrusu Panerai’yi, gezegenimizin güzelliklerini korumak ve bizlere göstermek adına çaba sarf eden birini desteklediği için takdir etmek gerektiğini düşünüyorum. Evet, marka için çok daha medyatik, çok daha ön planda “ünlüler” bulmak mümkün ancak Panerai DNA’sının kodları ve sevenlerinin beklentileri ile bu tarz sosyal sorumluluk projelerinin çok daha örtüştüğüne inanıyorum. Umarım ilerleyen zamanlarda daha teknolojik, daha çevreci ve Panerai ruhunu yansıtmaktan geri kalmayan başka saatlerle de tanışma fırsatı yakalarız.
