Ünlü saat gurusu Gerald Genta’nın efsanevi tasarımları arasında saat meraklılarının ilk aklına gelen modellerden biri şüphesiz Nautilus. Kendi özelimde duruma baktığımızda ise Patek Philippe’nin bir nevi özeti gibi gördüğüm bir model. Aslında konunun bana dair olan kısmının niye böyle olduğunu anlamak çok da zor değil çünkü ben tarz olarak spor saatleri klasik tasarımlı elbise saatlerine tercih ederim. Bazen günümüzde küçük kabul edilen kasa çapı, bazen düşük su basıncına dayanıklılık değeri bazen de yıpranması kaçınılmaz olan deri kayışı nedeniyle alışveriş listeme nadiren ve hep sondan giren klasik saatler gerçek o ki Patek Philippe’in neredeyse Nautilus harici tüm modellerini oluşturuyor.
Düşünün, Nautilus’u ( ve hiç sevemediğim Aquanaut’u ) katalogdan çıkartsak geriye spor saat olarak ne kalıyor..? Calatrava Pilot travel Time 5524.. Bir şey demeye gerek var mı..? Bence yok..
“ Burak’ın dünyasında Patek Philippe = Nautilus “ önermesinin açıklamasını müteakip buyrun incelememize;
Gerald Genta ile ilgili merak ettiğim bir durum var; Neden entegre bilezikli, köşeli hatlara sahip, paslanmaz çelik ve spor saatler..?
Özellikle 70’lerin trendlerini göz önüne alırsak aslında dönem itibariyle benzer pek çok tasarım olduğunu görüyoruz ancak Genta’nın tasarımlarının ayrıldığı bir nokta var; hala günceller.. Seiko’nun TV Screen olarak geçen büyük ve dikdörtgen kasa tasarımları 70’lerde IWC gibi markalar tarafından da benimsenmiş, Omega’nın, Tissot’un, Universal Geneve’nin birçok TV Screen modeli üretilmişti. Günümüze geldiğimizde ise Diesel dışında aynı tasarımı kullanan kalmadı desek yanlış olmaz. İçinde bulunduğumuz zamandan yaklaşık yarım asır öncesinde yapılmış bir saat nasıl hala bu kadar güncel kalabiliyor, nasıl ilk defa görenleri bile kendine hayran bırakabiliyor..? Açıkçası bu soruların cevabını vermek pek mümkün değil gibi.. Bir ROLEX Submariner örneğini verecek olanlara cevabım bir Nautilus’ün yanında Submariner’ın ne kadar stereotip bir tasarım olduğu gerçeğidir. “ Eh.. Porsche 911’de öyle.. “ diyeceklere ise ilk üretilen 911 ile son versiyonunu karşılaştırıp sonrasında ilk Nautilus ile son 5711i karşılaştırmalarını ve ellerini vicdanlarına koyup hangi tasarımın aslına sadık kalma konusunda daha başarılı olduğunu sorarım.
IWC Ingeniur ve AP Royal Oak da orijinal versiyonlarına sadık kalan Genta tasarımlarından ancak yine de bu sadakat -en azından versiyon çeşitliliği düşünüldüğünde- yine bir Nautilus’taki kadar yüksek değil.
Nautilus serisinden farklı modelleri inceleme şansım oldu, olmaya da devam ediyor. Lakin bir Nautilus sahibi olup onu kullanma kısmı konusunda aynı şanstan bahsedemeyeceğim. Bunun en büyük sebeplerinden biri -versiyon farketmeksizin- her seferinde, aynı bütçede ancak farklı bir markada, kendime daha uygun bir alternatif bulabiliyor olmam diyebilirim.
Eğer gelecekte bir Nautilus sahibi olmaya karar verirsem bu kesinlikle daha önce Horobox’ta detaylı incelemesine de yer verdiğimiz 5980 olur. Açıkçası ilk başta bu konudaki tercihimi 5712’den yana kullanırdım ve buna sebep olarak da tarih penceresinden hiç hazzetmediğimi ve insanın böyle bir bütçeyi gözden çıkarıp hiç hazzetmediği bir özelliğe sahip bir objeyle yaşamasını mantıklı bulmadığımı söylerdim. Ancak 5980’de koyu zeminli tarih penceresi güncellemesiyle fikrim tamamen değişti.
5711, Nautilus serisinin baz versiyonu aslında ( Aquanaut’u saymıyorum ) ancak pembe altın mevzuya eklenince "baz" kısmı kalmamış.
Bu arada yeri gelmişken “altın Nautilus” hakkında da bir şeyler söyleyeyim; İngilizce’deki tanımıyla “Purist” olarak tabir edilen ve Türkçe’deki karşılığını tam bulamamakla birlikte “sadelik yanlısı” olarak açıklayabileceğimiz bir kesim Patek Philippe Nautilus’un mutlaka paslanmaz çelik olması gerektiğini, altın kullanımının, ağırlıklı algı ortalamasını horoloji’den mücevherata doğru kaydıracağını savunuyor. Açıkçası ben farklı tonlarda altın kullanımını saatlere çok yakıştırıyorum.
Sırf orijinali paslanmaz çelikten üretilmişti diye ne bir ROLEX Daytona 116528 Paul Newman’ı ne de bu Patek Philippe Nautilus’u hakettiği yerin altında göremem.
5711/R’nin kasası 40mm çapında. Özellikle boynuz ve kayış bağlantı noktası tasarımı sayesinde olduğundan bir klik daha küçük durduğunu söylemek mümkün ancak bu durum saatin küçük olduğu şeklinde de yorumlanmamalı. Kasa detayları kesinlikle kusursuz. PP’den beklenildiği üzere en ince detay bile özenle işlenmiş. Hatta şunu da söyleyebilirim; “ bu kasa PP detay işçiliği ile üretilmeseydi bu kadar güzel olmazdı “ zira mat ve parlak kısımlar arasındaki geçişler o kadar başarılı sağlanmış ki kasanın müthiş hatlarında görünmeyen hiçbir detay kalmamış.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim; her ne kadar iki model arasında tercihimi Nautilus’tan yana kullanıyor da olsam, AP RO’nun deri kayışlı versiyonlarında uyguladığı kayış bağlantı noktası tasarımı PP Nautilus’un tasarımından daha başarılı duruyor.
18K pembe altın ayar tepesi kalın tepe koruma parçasının içinde gömülü duruyor. Son derece korunaklı duran tepenin operasyonel kısımda bir çıt konforsuz kaldığını söylemek mümkün.
Kasanın sol tarafında yer alan ve tepe koruma parçasının simetriğini andıran kısım ise kasanın bütünlüğünü sağlayan önemli bir detay.
Modelin klasikleşmiş detaylarından kalın ve mat bezel maalesef altının yumuşak yapısıyla da birleşince çizilmeye karşı oldukça korunaksız kalmış. WR120 su basıncına dayanıklılık değeri sunan saatin günlük kullanımda sorun çıkartmayacağını bilmek güven veriyor. Ön ve arka kısımda safir kristal camlar yer alıyor. Arkada yer alan cam kapaktan yine bir PP klasiği sayılabilecek güzellikte işlenmiş kalibreyi izlemek mümkün.
Bu pembe altın Nautilus’un bence en çarpıcı özelliklerinden biri de kadranı. Altının tonuyla fevkalade uyumlu duran kadranda degrade detaylar barındıran kahverengi tonu kullanılmış. Açıkçası bana saatin ilk üretildiği 70li yılları hatırlatan kadran tek kelimeyle mükemmel duruyor.
Tarih penceresi konusundaki fikirlerim değişmediği gibi kahverengi zemin üzerine beyaz karakter tercih etmeyip fotokopi kağıdının üzerinde daktilo baskısı gibi duran tarih diskini inatla kullanmaya devam ettiği için PP’ye kızgınlığım artıyor. Mutlu musunuz Purist’ler..?
Nautilus’un içinde PP’nin in-house kalibresi Ref. 324 S C bulunuyor. 213 adet parçadan oluşan otomatik kalibrenin kalınlığı ise sadece 3.3mm. Tam kurulumda 45 saat güç rezervi sunan kalibre 4Hz hızında çalışıyor.
Markanın giriş seviye kalibrelerinden biri olan 324 S C, detay işçiliğindeki hassasiyeti ve mükemmel dekorasyonuyla pek çok lüks İsviçre markasını geride bırakıyor.
Saatin üzerinde saat ile mükemmel uyum sunan, kahverengi timsah derisi bir kayış bulunuyor. Kalite hissi, kalınlık, renk uyumu ve konfor başlıklarının tamamından tam puan alan kayışın belki de en önemli özelliği koyu kahverengi renk tonu. Hem kadranın müthiş rengini, hem de sağladığı kontrast ile kasanın tüm detay işçiliğini gözler önüne seren kayış başka bir alternatife gerek bırakmayacak kadar yakışıyor bu saate.
18K pembe altından üretilmiş katlanır klips de yine bir PP klasiği. Zerafeti kalite hissi ve konfor ile birleştiren klips görevini başarıyla yerine getiriyor.
“ Saati beğenmedim.. “ gibi bir şey söylemem mümkün değil.. Aksine çok ama çok beğendim. Hatta tarih diski ile ilgili kişisel takıntım dışında olumsuz bir yorum yapmam da mümkün değil ancak fiyat olarak hala benim özelimde pahalı bir model. Açıkçası böyle bir bütçe ile farklı bir markadan altın bilezikli bir modeli tercih ederdim sanırım.
Nautilus çok özel bir saat ve 5711 R bence modelin en başarılı versiyonlarından biri. Açık ara gördüğüm en başarlı altın/deri kombinasyonlu saatlerden biri olan modeli özellikle içinde bulunduğu segment dahilinde alınabilecek en başarılı alternatiflerden biri olarak görüyorum.