İtiraf etmeliyim ki uzun yıllar İsviçre saatçiliğine karşı pozitif ayırımcılık yaptım. Saat merakımın henüz başladığı yıllarda okuduğum, öğrendiğim hemen her şey de bu durumu destekleyecek nitelikteydi zaten. İsviçre -büyüktür- Japonya. Son zamanlarda bozulan ekonomik dengeler beni daha hesaplı fiyat/performans canavarları aramaya yöneltince, artık pusulayı doğuya çevirmenin zamanının geldiğini de fark etmiş oldum.
Şimdi af dileme zamanı. Meğer sen ne büyükmüşsün Seiko. Aslında bu satırları yazarken biraz da kendime gülüyorum. İster kibir deyin ister çok bilmişlik. Yıllar önce de vardı bu saatler etrafımda. Ben şöyle bir göz ucuyla bakıp, eh iyiymiş der ve yine bildiğimi okumaya devam ederdim. Meğer durum eh iyiymiş lafından çok daha fazlasını hak ediyormuş.
Hikâye, geçen günlerde Horobox yönetim ofisine gelen bir Seiko SBP257J1’in etrafındaki kalabalığı fark etmem ve ne oluyor o masada dememle başlıyor. Kendimi bildim bileli siyah kasalı saatlere meraklı olduğumdan, saati daha bir dikkatli incelemeye başlıyorum. Hani ilk görüşte aşk derler ya, tam olarak başıma gelen durum bu. O an anlamlandıramadığım bir mutlulukla saatin detaylarına odaklanıyorum. 40mm’nin üstüne çıkmam diyen ben bir anda 42,7mm ölçülü bir saate aşık oluyorum. Kasanın formu, bilekteki duruşu ve konforu tek kelimeyle beni heyecanlandırıyor. Hem de çok… Dünyanın en başarılı optik üreticilerinden biri olan Seiko’nun cam konusundaki hassasiyeti, bu saatte de kendini gösteriyor. Dış kenarlarına genişçe pah kırılmış safir kristal cam, berrak bir görüntü sağlarken modelin retro karakterine de vurgu yapıyor. Kadrandaki kare indeksler, turuncu detaylar olağanüstü konforlu ve kaliteli tekstil kayış derken kendimi bir anda hesap yaparken buluyorum. Bu saati almalıyım!
Eve gelip sakinleştiğimde şu saati biraz daha araştırayım diyorum. Saatin kalbinde yer alan otomatik Caliber 6R35 için tam bir tank benzetmesi yapılmış. Her ne kadar Seiko, hassasiyet konusunda günlük +25 ve –15 saniyelik bir sapma değeri sunsa da gerçek hayatta çok daha yüksek performans gösterdiği birçok kullanıcı tarafından özellikle belirtiliyor. 70 saatlik güç rezervi de günümüz standartlarında son derece yeterli.
70’li yıllardan günümüze uzanan Seiko’nun Captain Willard lakaplı bu modelinin hikayesini eminim birçok kez okumuşsunuzdur. Japon maceraperest Naomi Uemura, 1974’de başladığı 12.000 kilometrelik Arktik yolcuğunda kendine yoldaş olarak kızağını çeken köpeğini ve Seiko Diver’ını seçiyor. Daha sonra aynı saat, 1979 yapımı, Francis Ford Coppola tarafından yönetilen Apocalypse Now filminde Martin Sheen tarafından canlandırılan Captain Willard’ın kolunda boy gösteriyor.
Seiko, bu serinin bir üst versiyonu olarak 44mm çaplı ve Caliber 8L35 mekanizmalı versiyonları da saat severlerin beğenisine sunuyor. Kısaca bilgi vermek gerekirse 8L mekanizma ailesi Grand Seiko’nun 9S serisi kalibrelerine baz görevini üstleniyor. Elbette bir GS işçiliğiyle ve hassasiyetiyle üretilmeseler de, 8L grubunun ne denli yüksek bir potansiyele sahip olduğunu az çok tahmin edebilirsiniz. Ben yine büyük çaplı ancak daha hesaplı bir Seiko Turtle istiyorum derseniz Caliber 4R35 mekanizmalı giriş seviye modellere de göz atabilirsiniz.
Günlük ihtiyaçları uzun yıllar boyunca sorunsuz karşılayabilecek şekilde tasarlanmış ve üretilmiş, özenle işlenmiş, özgün tasarımlı ve sağlam bir kasa düşünün. İçine süsten uzak, işlevselliğin ön plana çıktığı, güvenilir bir mekanizmayla koyun. Ve bunu orijinal modelin çıkışından 50 sene sonra dahi insanların beğenisini kazanmaya devam edecek bir tasarımla birleştirin. İşte karşınızda duran saatin tarifi bu. Benim için oldukça geç bir keşif olsa da nihayet Seiko’nun bu model ailesiyle tanıştığım için kendimi şanslı, saatin sunduğu kaliteye karşılık istenen fiyatı gördüğümde ise mutlu hissediyorum.
