Tiffany & Co. Saatlerine Bakış…

Tiffany & Co. Saatlerine Bakış…

tiffany-co-logo.jpg

Yazıma başlamadan önce belirteyim; kısa bir zaman öncesine kadar ben de Tiffany & Co.’nun saatçilik konusunda çok da önemli bir marka olduğunu düşünmüyordum. Ancak marka, kendisini kısa zaman içerisinde ilk 15 lüks saat markası arasına sokmayı hedeflediği bir takım planlarını saatseverlerle paylaştı. Ayrıca özellikle söylemekte fayda görüyorum, Tiffany & Co. çok güçlü bir marka…

Markanın tarihi hakkında bilgilerle başlayalım o halde… Tiffany & Co. tam 178 yaşında. Genelde “Tiffany” kelimesi insanlarda iki şeyi çağrıştırır: yüksek kalitede mücevherat ve New York. New York’a yer alan merkez mağazalarına defalarca girdim, her katını gezdim, Patek Philippe’e uğradım hatta eşim için birkaç hediye de aldım. Eşimin Tiffany & Co. merakı neredeyse tanıştığımız günden bu yana var ve elbette birlikte olmamızın etkisiyle ben de markanın ürünlerini, servis kalitesini ve yarattığı hissiyatı sevmeye başladım. 

tiffany-co-new-york.jpg

İtiraf etmeliyim ki marka konusunda bariz bir şekilde cahildim. Markanın lüzumsuz yere abartıldığını ve o küçük mavi kutunun içinden çıkacak mücevherlere hep ederinden daha fazla para ödendiğini düşündüm. Pırlantaların haricindeki her şeyi değersiz olarak gördüm ve saatleriyle de hiç ilgilenmedim. New York’ta büyümüş olmama rağmen açıkçası markaya hiç ilgi duymadım. Tiffany & Co.’nun saatçilik konusunda ne denli önemli bir tarihe sahip olduğunu da elbette çok geç anladım.

 “New York Anı” denen bir kavram var… Ve çok az New Yorklu bu kavramın ne demek olduğunu biliyor. Bu aslında New York’ta geçen zamanın, dünyanın farklı herhangi bir yerinden daha hızlı ilerliyor olması şeklinde açıklanabilir. Bu sizin New York’ta geçen zamanınızı nasıl değerlendirdiğiniz, ona nasıl önem verdiğiniz ve tüm o koşuşturmanın içerisinde bu durumla nasıl başa çıktığınızla ilgili. Bu kavramı ortaya atan da Tiffany & Co.’nun kurucusu Charles Tiffany oldu. Aynı zamanda kendisi New York zamanını temsil eden ve merkez mağazalarının girişinde yer alan “Atlas Saati”nin de yaratıcısıydı. Yıllar boyu New York’un patronları saatlerini Tiffany Zamanı’na göre ayarladı.

tiffany-co-atlas.jpg

Sektörle ilgili haberler arasında, markanın saatçilik konusundaki başarılarından genelde pek bahsedilmiyor. Marka, bugün saat endüstrisinde bahsi geçen pek çok fonksiyon ve kullanım şeklinin patentini elinde bulunduruyor.  İlk süreölçeri geliştiren ve üreten marka Tiffany & Co. Pek çok kronograf mekanizmanın ve tasarım şeklinin patenti, yine markanın bünyesinde tutuluyor. Karanlıkta rahat okunabilen saatler mi dediniz? Marka kadranlarında kullandığı fosforlu malzemenin patentini 1903 senesinde almış… Markanın ne denli güçlü olduğunu Franklin D Roosevelt’in kolunda Tiffany & Co. marka saatiyle görüntülendiği II. Dünya Savaşı dönemine ait fotoğraftan anlamak mümkün.

tiffany-co-11.jpg

Peki, ne oldu da böylesine güçlü ve yenilikçi bir marka mükemmel saatler üretmeye son verdi?

Son 30 yılda marka hatırı sayılır miktarda saat satışı gerçekleştirdi. 90lar’dan 200ler’in başına kadar uzanan dönem zarfında ise toplam iş hacminin 10%si Patek Philippe ve Rolex gibi markaların satışlarından elde edildi. Kendi isimleri altında ürettikleri sınırlı sayıda model ise bugün hala değerini koruyor. Ancak gerçek olan şu ki saat üretmek azami nispette karmaşık bir süreç… Mücevher konusunda fevkalade başarılı olan marka, saatçilik konusunda da elini güçlü hale getirebilmek için 2007 senesinde Swatch Group ile bir anlaşma imzaladı. Mükemmel bir anlaşma gibi görünen bu işbirliği kapsamında Swatch Group Tiffany & Co. için saat üretecek ve Tiffany & Co.’nun mevcut pazarlama ağı dışında da satışını sağlayacak, Tiffany & Co. da Swatch marka saatleri mağazalarında satacaktı. Böylesi avantajlı bir anlaşmada ne ters gidebilirdi ki?

Baselworld 2009 bünyesinde yapılan başarısız bir “Tiffany & Co. Saat Koleksiyonu” tanıtımı ve benzer bir durumun 2010 senesinde de gerçekleşmesi marka hakkında söylentiler çıkmasına neden oldu. Saatlerin kalitesi elbette olması gerektiği gibiydi ancak tasarımları hem Tiffany & Co.’yu hem de sadık müşterilerini memnun etmemişti. Bu duruma bir tepki olarak yeni koleksiyonu satışa sunmama kararı alan marka Swatch Group tarafından mahkemeye verildi. Hemen akabinde Tiffany & Co. da Swatch Group hakkında dava açtı.

956da4df8d081e4a90f9467b3bcba3be_XL.jpg

Buradan sonra hikâyedeki kötü adamın kim olduğu tartışılır… Bence Swatch Group’un işlere fazla burnunu sokması ve bekleneni yerine getirememesi konusunda bir payı olduğu kesin ancak günün sonunda iki şirket de birbirini anlaşmanın şartlarını yerine getirmemekle suçlamıştı.3,8 milyar dolar değerindeki dava neticesinde Tiffany & Co. Swatch Group’a 450 milyon USD ödedi. Sonrasında ise iki marka da kendi yoluna gitti. Tiffany & Co. yeni saat koleksiyonunu hazırlamak için çalışmalara başlarken Swatch Group da Harry Winston’ı bünyesine kattı.

Tiffany & Co. gibi bir marka için mükemmel bir saat algısına sahip olmak çok önemliydi. Lüks mücevherat konusunda lider konumda bulunan bir markanın saat koleksiyonunda aynı seviyeyi yakalayamamış olması kabul edilebilir bir durum değildi. Marka için “in-house” güdümlü bir pazarlama politikası en doğru kararı temsil ederken, markanın başından geçenler de hiç yabana atılır cinsten değildi. 450 milyon USD’lık kayıp, yepyeni bir sayfa açmak isteyen markanın önünde ciddi bir engeldi. Ama Tiffany & Co. takdire şayan bir hareketle yola devam kararı aldı. Kısa zaman sonra ortaya çıkan CT60 Koleksiyonu, hem görsel hem de teknik olarak Tiffany & Co. isminin hakkını vermeyi başarmıştı.

CT60 Koleksiyonu ismini markanın kurucusu olan Charles Tiffany’den almıştı. 60 ise daha önce de bahsettiğim New York Zamanı’ndan geliyordu. 

tiffany-ct60chronograph-42-mm-34677298_947365_ED.jpg tiffany-ct60chronograph-42-mm-34677271_947389_ED.jpg

Buraya bir not olarak eklemek isterim; bu koleksiyonda yer alan modellerden bazılarını Roma’da yer alan Tiffany & Co. butiğinde deneme fırsatı buldum. Fotoğraflarda zaten güzel görünen bu modeller inanın kolda daha da güzel duruyor. Tiffany & Co.’nun ürettiği saatlerde yer alan retro hissiyatı ise fotoğraflarla anlatmak çok zor… 1940lı yıllardan izler taşıyan modellerin ışıltısını ve işçiliğini anlamak için saatleri canlı görmeniz şart. En yeni serilerinden East-West ve Atlas koleksiyonları da tek kelimeyle göz alıcı…

 “Tiffany benim büyükannemin favori markasıdır.”

Artık değil… 42mm çapında ve paslanmaz çelikten yapılmış kalın kasa, koyu renk konsept ve 100M su geçirmezlik değeri kesinlikle her ortama uyum sağlayabilecek modern bir saat imajı sunuyor. Takım elbiseyle çok daha başarılı duracağına emin olduğunuz bu saati açıkçası ben kot-t-shirt kombinasyonuna daha çok yakıştırdım.

Tiffany-CT60-Chronograph-caseback.jpg

İlk süreölçeri geliştiren ve üreten marka Tiffany & Co. Pek çok kronograf mekanizmanın ve tasarım şeklinin patenti, yine markanın bünyesinde tutuluyor.

Markanın daha güncel koleksiyonlarından Cocktail ve Atlas da yine klasik elbise saati tarzında modeller içeriyor. Tüm modellerin içerisinde İsviçre menşeli ve Tiffany & Co. için özel olarak dekore edilmiş mekanizmalar yer alıyor. Safir kristal bölmeli cam kapaklardan parlatılmış mekanizma ve markanın vintage logosuyla süslenmiş rotor görülebiliyor.

tiffany_co-_tiffany_atlas_chronograph_42_mm_32777597_watch_face_view.jpg

East – West Koleksiyonu ise aslında oldukça garip bir tasarımı özgün ve kaliteli bir şekle sokuyor. 1940lı yıllarda üretilen bir masa saatinden ilham alan tasarımda kadran 90C yatık duruyor. Bu şekilde yatay dikdörtgen formuna kavuşan kadranın pratik olmadığı aşikâr ama kimin umurunda? Peki, şık ve kaliteli duruyor mu? Kesinlikle… Farklı kadran ve renk seçenekleri saati takım elbiseyle de kullanmaya imkân verirken model, ince ve zarif yapısı sayesinde gömlek manşeti altına rahatlıkla saklanabiliyor.

tiffany-east-west2-hand-25-mm-34677344_963063_ED-2.jpg

Günün sonunda Tiffany & Co. kesinlikle bir moda markası olarak görülmemesi gerek bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Fiyat aralığı biraz yüksek olabilir ama kalite açısından birbiriyle örtüşmemesi gibi bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Patek Philippe ile hala bağlantıda olan markanın bu konuda başarılı bir hamle yaptığını düşünmek mantıklı zira Patek Philippe ultra-lüks segmentte ilk akla gelen markalardan biri olma özelliğini taşıyor. Bunun yanında iki marka da ne yenilikten ne de özgünlükten ödün vermiyor. Belki de Swatch Group ile yaşananlar markanın, lüks saatçiliğin sürekli değişen dünyasında cesur ve kararlı bir şekilde yoluna devam etmesine imkân sağladı desek yalan olmaz.