Saat dünyasının en şaşırtıcı ve bir o kadar da heyecan verici gelişmesine tanık olduk geçtiğimiz günlerde. Swatch ve Omega iş birliğiyle üretilen MoonSwatch modeli, kelimenin tam anlamıyla internet kullanıcılarını birbirine düşürdü.
Hikâyenin başlangıcına dönersek 2001 yılına gitmemiz gerekiyor. Hatırladığım ilk Swatch saatim Irony Chrono serisinden Sergio Garcia isimli golf oyuncusuna özel olarak üretilen, mavi renkli alüminyum kasalı ve bilezikli, kuvars kronograflı bir modeldi. Saatin yanında hediye edilen Swatch imzalı golf topuna fena halde tutulduğumu hatırlıyorum. Unutmadan, golf topları sert zeminde epey yükseğe zıplıyorlarmış. Her ne kadar terimdeki asit, saatin kasasıyla ve bileziğiyle reaksiyona girip yer yer renk açılmaları yaratsa da, veya bilezik baklalarını bir arada tutan kauçuk parçalar zaman içinde elastik özelliklerini yitirip parçalansalar da, saatimi saklamaya ve arada (senede 1-2 gün civarı) kullanmaya devam ediyorum. Neyse ki Swatch son derece başarılı silikon kayış seçenekleri sunuyor da yıllar geçse de eski saatlerinizi yeni ve farklı görünümlere kavuşturabiliyorsunuz. Dürüst olmak gerekirse yıllar içinde Swatch saatim epey başarılı bir performans sergiledi. Aradan geçen 21 yılda camında çizilmeler oluştu ama çok kolay bir şekilde bu çizikler yok edildi. Kronografın saniye ibresi birkaç sene önce çalışmayı durdurdu ancak merkezi saniye ve dakika ibreleri görevlerini başarıyla yerine getiriyorlar. 20 yılı aşkın sürede pilli bir mekanizmadan bu performansı görmek hiç fena değil. Eğer saatin için açılabiliyor olsaydı eminim saniye ibresindeki sorun da giderilebilirdi ancak marka tamir yerine yeni saat almamı öneriyor. (Üzgün surat)
“Hatırladığım ilk Swatch saatim” cümlesiyle başladım bir önceki paragrafa. Şimdi bir ekleme yapmalıyım. Aslında o saat aldığım son Swatch oldu. Yıllar içinde başka markalara, başka modellere yöneldim. Değiştim, geliştim, yenilendim. Arada sempati beslediğim başka Swatch modelleri elbette oldu. Skin serisi olağanüstü inceliğiyle başımı döndürmüştü. Limitli üretim ve sıra dışı kadranlı modeller aklımı çelmişti. Hatta son yılların, saat dünyası için, devrim niteliğindeki yeniliği Sistem51 modellerine bir saat meraklısı sıfatıyla mutlaka sahip olmak gerektiğini düşünmüştüm. Nedendir bilmiyorum, tüm bu düşünceler bir türlü satın almayla sonuçlanmamıştı. Ta ki bugüne kadar.
Omega Speedmaster Professional bana göre saat dünyasının en başarılı üç kronografından biri. Tarihi, tasarımı, hikayesi, mekanizması, konforu, okunabilirliği, pratikliği, fiyatı ve daha birçok detayı Speedmaster Professional modelini saat severlerin gözünde ayrı bir noktaya getiriyor. Şu anda karşımda duran Swatch ve Omega iş birliğiyle üretilen MoonSwatch modelinin çıkışını ise, şok edici olarak tanımlıyorum. Bir model saatlere meraklı insanları ancak bu kadar farklı gruplara ayırabilir ve hakkında ancak bu kadar konuşturabilirdi.
Tasarımdan başlarsak; saatlere fazla merak duymayan biri için neredeyse aynı denilebilecek bir Speedmaster ve MoonSwatch benzerliğiyle karşı karşıyayız. Swatch’ın gururla belirttiği üzere kasa ölçüleri Speedmaster ile bire bir aynı. 42mm çapında kasa 47,34mm uzunluğunda ve 13,25mm kalınlığında. Tıpkı Speedmaster Professional modelinde olduğu gibi Swatch’ta da pleksiglas cama yer verilmiş. Su geçirmezlik değeri ise diğer Swatch modellerinde de olduğu gibi 30 metre olarak belirtilmiş. Bu değer Omega için ise 50 metreydi, kayda değer bir fark yok. Swatch’ın kasası BioCeramic adı verilen seramik ve bitkisel bazlı kastor yağından üretilen plastiğin karıştırılmasıyla üretiliyor. Görüntü ve hissiyat kaliteli bir plastik gibi, dayanıklılığa dair veriler standart bir plastikten daha başarılı olduğu yönünde. Saatin kayış dahil ağırlığı sadece 29 gram ve hafiflik ile gelen konfor paha biçilemez. Elbette bu noktada Speedmaster Professional sahip olduğu kalite hissi ile bir kıyasa girmek de doğru olmaz. Bezelde yer alan takimetrik skala direkt olarak Speedmaster’den alıntı. Kadranda yer alan kronograf alt kadranlarının yerleşimi saatin sahip olduğu kuvars kalibre dolayısıyla Speedmaster’den farklı ancak ne önemi var ki?
MoonSwatch’ın arka kapağı da tıpkı kasası gibi BioCeramic’ten üretilmiş ve pil kapağının üzerinde versiyonuna göre bir gezegen, ay ya da güneş bulunuyor. Kayış, tıpkı uzaya giden Speedmaster modelinde olduğu gibi cırtlı bağlantıyla kola sabitleniyor. Zamanla konfor düzeyinin artmasını umuyorum. 20mm’lik boynuz genişliği sayesinde çeşit çeşit kayışı bu saatle kullanmak mümkün. Swatch’ın kendine özel tasarladığı kayışlarla yetinmek zorunda değilsiniz. Ben tercihimi Ay modelinden yana kullandım ancak bu kısım tamamen sübjektif, zevkinize göre yapacağınız hiçbir seçim yanlış olmayacaktır.
Kadranda yazan Omega ismi, yılların eskitemediği Speedmaster formu ve tabii ki 4000 TL’lik fiyat etiketi yıllar sonra beni tekrar bir Swatch sahibi yaptı. Swatch, Omega’nın sahibi, bunu biliyoruz. Haliyle olay aile içinde dönüyor diyebiliriz. Peki bu saat başka bir marka adı altında çıksaydı, herhangi bir iş birliği yapılmamış olsaydı yine ilgi gösterir miydim? Hiç sanmıyorum. Bu saat otomatik ya da kurmalı bir kalibre ve daha yüksek bir fiyat etiketiyle tanıtılsaydı ilgi gösterir miydim? Bu sorunun da cevabı kesinlikle hayır.
Bence Omega, daha doğrusu Swatch muhteşem bir iş çıkardı. Saatlerle alakası olan, olmayan herkesin dilinde ve aklında aynı konu var. Bu durum, her iki markanın da tanıtımı adına benzersiz bir fırsat. Teknolojik malzemeden üretilen bir kasa ve yine aynı oranda yüksek teknolojiyle üretilen bir mekanizma, her kullanıcının ilgisini çekiyor. Pilli saatlerin ucuz olmaları, teknolojilerinin düşük olduğu anlamına gelmemeli. Her iki marka da aynı grup çatısı altında yer aldığından tasarıma dair herhangi bir çalınma ya da esinlenilme durumu söz konusu değil ki zaten kadranda Omega logosu da bulunuyor.
7’den 70’e herkesin ilgisini çeken bir saat üretmek kulağa mümkün değilmiş gibi gelebilir. Bence Omega bu imkânsız görevi başardı. Ortaokul öğrencisinden en büyük saat koleksiyoncularına dek herkesin merak ettiği ve daha da önemlisi ulaşabildiği bir saat üretti. Üstelik bunu limitli üretim, kısıtlı erişim gibi pazarlama taktiklerine başvurmadan gerçekleştirdi.
Saate dair her detay kusursuz mu? Üzgünüm ama cevap hayır. Velcro kayış çok sert, zamanla yumuşar mı diye beklenecek gibi dahi değil. Acilen kayış değişikliği şart. Silikon, kumaş ya da sportif bir deri gayet hoş olacaktır. Pleksiglas cam tahmin edeceğiniz üzere çok kolay çiziliyor. Bezelin de kaliteli durmadığını itiraf etmeliyim. İşin kötü tarafı BioCeramic de çiziklere karşı pek dayanıklı değil. Dikkatimi çeken bir diğer sorun ise saatlerin birçoğunda kronografa ait saniye kolu tam 12 hizasında durmuyor. Burada bir ince ayar imkânı da yok, özensiz montaj diyebiliriz. Son olarak arka kapakta yer alan gezegen şekli yapıştırma gibi görünüyor. Pil değişimi sonrasında tekrar yapışır mı ya da yıprandığında yenisi bulunur mu? Neyse ki bunların hiçbiri bu gösteriye engel değil!
Bir an için geçen hafta yeni bir Speedmaster Professional satın aldığımı hayal ettim. Bu arada uzun bir süre bahsi geçen saati almayı ciddi bir şekilde ele almış ancak bir başka efsanevi kronografa ulaştığımdan Omega hayalimi sonuçlandırmamıştım. Neyse, biz hayale geri dönelim. Acaba böyle bir alışveriş yapmış olsaydım, birkaç bin Euro verip bir Speedmaster Professional almış olsaydım Swatch X Omega MoonSwatch modelinin tanıtımına üzülür müydüm? İnternet kullanıcılarının da kafasını karıştıran bir soru bu. Benim cevabım kesinlikle hayır. Öncelikle Speedmaster Professional her zaman bir saatçilik efsanesiydi ve öyle kalmaya da devam edecek. Swatch ile Omega’nın tasarımları benzer ancak kesinlikle aynı değil ve bu hem saatin sahibi hem de çevresi tarafından biliniyor. Her iki saatin de hissiyatı bambaşka ve bu durum da saatlerin fiyatlarına dramatik bir şekilde yansıtılıyor. Eminim, hiçbir Speedmaster kullanıcısı keşke Swatch alsaydım gibi bir serzenişte bulunmayacaktır. Hatta, eminim Speedmaster ailesini Swatch ile tanıyacak birçok genç saat sever, ilerleyen zamanlarda Omega Speedmaster Professional almanın hayalini kuracaktır.
Tüm bu süreçten bağımsız olarak saatin şu anda piyasada yarattığı çalkantıdan da bahsetmemek olmaz. Swatch, saatin satışa sunulacağı günü 26 Mart olarak duyurmuştu. Birçok ülkede sınırlı satış noktasında ve sınırlı adette satışa sunulacak bu model için insanlar saatler öncesinde bayilerin önünde kuyruklar oluşturdu. Bir noktaya kadar bu çılgınlığı anlıyorum diyelim. Saate ilk sıradan ulaşan bazı uyanıklar saniye kaybetmeden ikinci el satış platformlarına MoonSwatch ilanları açtılar. Üstelik orijinal fiyatın kat kat üstüne. Bu kişilerin hangi akla dayanarak saatin ikinci el satışından para kazanmayı umduklarını merak ediyorum. Evet, ilk aşamada az sayıda mağazada, talebe kıyasla düşük bir arz ile saatler piyasaya sürüldü ancak merak etmeyin. Çok kısa bir süre içinde yüzbinlerce MoonSwatch modeli hem bayiler hem de internet aracılığıyla sevenlerine ulaştırılacak. Saatlerce kuyrukta beklemek yerine bir tıkla bu saate sahip olabileceksiniz.
Uzun lafın kısası, 1983 yılında Swatch, saat dünyası için devrim sayılabilecek bir yenilikle hayata gözlerini açmıştı. Aradan geçen 39 yılın sonrasında bir başka devrimle karşı karşıyayız. Teşekkürler Swatch!