Bu kez Floransa’dayız. Montecatini Terme’de, adeta tarihine şahitlik ettiğimiz Officine Panerai’nin anavatanı sayılan şehirde, keyifli dakikalar bizi bekliyor. Yapımı 140 yıl süren katedralin içinde, bugüne kadar gördüklerinizden çok farklı bir saat olduğunu biliyor muydunuz?
Panerai dolu seyahatimize devam ediyoruz. Bay Ferretti’nin mağazasında geçirdiğimiz keyifli dakikaların ardından, Floransa’ya doğru yola çıkıyoruz. Herkes gördüğü şeyleri birbiriyle paylaşıyor ve böyle bir fırsatı bizlere sağladığı için sevgili Giammaria’ya teşekkür ediyoruz.
Giammaria Varriale Panerai’nin genç ve başarılı yöneticilerinden biri. Firmada göreve başladığı günden itibaren yenilikçi fikirleri ve çalışkanlığıyla dikkat çekiyor. Samimiyetini her fırsatta göstermekten çekinmeyen dostumuz, profesyonellik anlayışı ile de hepimize örnek oluyor. Uzun bir süre Angelo Bonati ile yan yana çalışan genç yöneticinin satış ve pazarlamadaki başarıları ise, artarak devam ediyor.
Hafif bir yorgunluk ile Floransa’ya vardığımızda otel odamızda bizleri anlamlı bir hediye bekliyor. Sevgili Giammaria’ya bu jesti için çok teşekkür ediyoruz.
Ertesi gün ilk durağımız, Panerai’nin tarihinde önemli yere sahip olan butik oluyor. 2001 yılında uzun süren bir yenilemenin ardından faaliyete geçen mekân, Floransa’nın bilinen noktalarından Piazza San Giovanni’de bulunuyor. Geçtiğimiz yıl başarılı bir operasyonla yenilenen butik, markanın tutkunlarına eski halinden yaklaşık dört kat büyük bir alanda hizmet veriyor. Butik direktörü Patrizia, bizi yeni hazırlanan VIP bölümünde ağırlıyor.
Revizyonun ardından bambaşka bir şekle bürünen butikte, güncel koleksiyonun neredeyse tamamını bulmak mümkün. Patricia Urquiola tasarımı ile yeni yüzüne kavuşan butik, Floransa’yı ziyaret edenlerin muhakkak uğraması gereken bir yer halini almış.
Gezimizin ünlü Floransa Katedralinde bizler için organize edilmiş özel tur ile devam edeceğini öğreniyoruz. Yine keyifli geçen öğle yemeğinin ardından, Duomo’ya doğru yürümeye başlıyoruz. Ziyaretçilerin sadece çıkış yapabildiği kapıdan, özel misafirler olarak içeri alınıyoruz ve tur boyunca bize yol gösterecek olan rehberimizi beklemeye başlıyoruz.
Leonardo’nun o bölgedeki en tecrübeli rehberlerden biri olduğunu öğreniyoruz. Katedral hakkında genel bir bilgiyle başlıyoruz. Akabinde, gezimizin ana objesi olan saatin önünde duruyor ve Leonardo’nun kendine özgü tarzı ile verdiği bilgileri dinlemeye başlıyoruz.
Kadranı Rönesans’ın ünlü sanatçılarından Paolo Ucello tarafından 1433 yılında hazırlanan saat, zamanı göstermesinin yanı sıra tam bir sanat eseri. Peki, bu saat hangi zamanı ne şekilde gösteriyor?
Pek çok kişi tarafından bilinmese de şu anda kullandığımız saat sistemini, Fransız Zamanı olarak adlandırabiliriz. Önünde durduğumuz bu tarihi saat ise “İtalik Saat”i gösteriyor. İtalyan Zamanı olarak da adlandırılan bu sisteme göre, kadranda 12 yerine 24 saat göstergesi bulunuyor. 0’dan 24 e günbatımından başlayarak zamanı ölçen saatin, dünya da bilinen fazla örneği yok. Güncel saatlerin tersine doğru hareket eden tek bir kol sayesinde zamanın okunabildiği saat için Leonardo, gün batımının dua etmek için başlangıç zamanı kabul edilmesinden ötürü saatin işleyişinin bu şekilde düzenlendiğini söylüyor. Ayrıca tarım ve benzeri işlerde dışarıda çalışan işçilerin paydos zamanının günbatımına göre ayarlanması da, saatin bu şekilde tasarlanması için muhtemel sebeplerden biri olarak belirtiliyor.
Paolo Ucello, hala çalışmakta olan en eski mekanik saatlerden biri olarak kabul edilen bu sanat eserinin kadranında harikalar yaratmış. Romen rakamlarının kullanıldığı kadranın çapı, 2 metrenin üzerinde. Dört köşeye yerleştirilmiş insan kafalarının gizemi ise tam olarak çözülebilmiş değil.
Saatin mekanizması 1443 yılında Floransalı ünlü saat ustası Angelo di Niccolò tarafından yapılmış. Leonardo bize hikâyeyi anlatmaya devam ederken normal ziyaretçilere kapalı olan bir alanda olduğumuzu fark ediyoruz. Rehberimiz saatin sol alt tarafında bulunan küçücük bir kapıya doğru yürümeye başlıyor. Elindeki anahtar ile açıp bize içerideki merdivenleri çıkmamızı söylüyor.
Yapımından birkaç yüzyıl sonra saatin bakıma ihtiyacı olduğunda zamanın ünlü ailelerinden “Della Volpaia” bu görevi kabul ederek, saatin bakım ve onarımını yapmış. Bu arada tırmanmakta olduğumuz bu daracık koridorun bizi saatin mekanizmasının bulunduğu küçük bölüme çıkaracağını öğreniyoruz. Biraz sonra görüp merakla incelediğimiz mekanizmanın son bakımının, kısa bir süre önce ismi şehirle özdeşlemiş saat markası Officine Panerai tarafından yapıldığını duymak bizi pek şaşırtmıyor.
Alışılagelmiş saat mekanizmalarından çok farklı görünen bu düzeneğe dakikalarca baksak da, çalışma mantığını anlamak pek kolay değil. Yaşadığımız anın keyfini çıkarıyor ve ortam fotoğraf için çok uygun olmasa da fırsatı kaçırmıyoruz. Dar tünellerde olan yolculuğumuz devam ediyor. Mekanizma odasından ayrıldıktan sonra biraz daha tırmanıyoruz. Sonrasında ise kendimizi saatin biraz üzerindeki açık koridorlarda buluyoruz. Duomo’nun tüm güzelliği gözlerimizin önünde sergileniyor. Tavanın yanı sıra zemindeki detaylar da inanılmaz.
Bu bölümün de keyfini çıkarttıktan sonra yine dar bir kapıdan geçiyoruz. Gördüğümüz manzara gerçekten inanılmaz. Bir anda katedralin dışındaki özel terasta yürümeye başlıyoruz. Kartpostal tadındaki görüntü bizleri büyülüyor. Aklıma seneler önce bağımlısı olduğum “Assassin’s Creed” geliyor. Saatlerimizi de kadraja alarak sayısız fotoğraf çekiyoruz ve gezimizin son durağına doğru devam ediyoruz.
Terasta bir süre yürüdükten sonra Leonardo yine elindeki anahtarlardan birini seçerek ufak bir kapı daha açıyor. Bu kez 1300’lü yıllarda katedralin yapımı sırasında kullanılan özel aletlerin saklandığı bölümdeyiz. Sevgili Leonardo’ya çok teşekkür ediyoruz. Bir sonraki ziyaretimiz de Duomo’nun farklı bölümlerini keşfedeceğimize dair söz alıp kendisine veda ediyoruz.
İki güne sığdırdığımız bu özel ve heyecan verici dakikaların sohbetiyle geçen akşam yemeğimizden sonra Piazza Republica’da purolarımızı tüttürerek, Rönesans akımının başladığı şehir olan Floransa’nın neden birçok sanatçıya ilham kaynağı olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Giammaria Varriale ve Özgür Bayoğlu’na bu nazik davetleri için bir kez daha teşekkür ediyorum. Böyle bir seyahati mütevazı ve samimi kişiliğiyle içinde bulunduğu her ortama sınırsız enerji katabilen Mustafa Sandal’la beraber yapabilmek de hepimiz için büyük bir şanstı. Kendisine de buradan sonsuz sevgilerimi gönderiyorum.
Umarım sizlerde keyif almışsınızdır. Benzer seyahatlerim devam edecek. Schaffhausen’den IWC fabrika notlarım çok yakında Horobox’ta...