Huzurlarınızda Fransız derici Berluti’nin İsviçreli Hublot ile ortaklığının ikinci meyvesi; Fusion Berluti All Black. Deri ürünleri yüzyıllardır kol saatlerinin vazgeçilmez tamamlayıcıları olarak karşımıza çıkıyor. Her kayış ile bambaşka bir görünüm ve hatta karaktere bürünen saatler kimi meraklılar için tercih sebebi dahi olabiliyor.
Hublot, Fransız derici Berluti ile başlattığı ortaklıktan memnun kalmış olmalı ki, kahverengi versiyonun ardından 500 limitli All Black seçeneğini de müşterilerine sunmaya karar vermiş.
Saat ilk bakışta ben Hublot’um diye bağıran modellerden biri. Biver’in dâhiyane yönetimiyle batmaktan kurtulan ve günümüzde hatırı sayılır derecede prestij kazanan marka güncel modellerinde yenilikçi tasarımlara yer verirken, Classic Fusion serisi halen daha geleneksel çizgilerini korumakta. İlk bakışta gözümüze çarpan 45mm çapındaki seramik kasa-bezel ve bezeldeki H-başlı titanyum vidalar Hublot’un olmazsa olmazlarından. Doğrusunun söylemek gerekirse bezelde vida tasarımının, öncüsü olan Audemars Piguet Royal Oak/Offshore ile sınırlı kalması markaların özgünlüğü açısından daha isabetli bir karar olabilirdi ancak geçen zamana rağmen artan popülarite beni haksız çıkarır cinsten. Her ne kadar Biver’in şahsen itiraf ettiği esinlenme hikâyesi olsa da.
Saate dair en büyük eleştirilerimden bir tanesi kullanılan mekanizmayla ilgili. Otomatik kalibre HUB1100 olarak geçen mekanizma aslında Sellita SW 300. O da zaten ETA 2892/A2’nin bir kopyası. Uzun lafın kısası Fiat motorlu Ferrari. 21 taşlı, 28800vph’de çalışan kalibrenin güç rezervi 42 saat. Hublot’un birkaç seneye bütün mekanizmalarında in-house’ye geçeceğini düşündüğümden tepkimi daha fazla uzatmıyorum ancak yine de bu fiyata bu mekanizmadan daha fazlası olmalıydı demekten de kendimi alıkoyamıyorum.
Şimdi gelelim, saati benzerlerinden ayıran yönlere. İlk olarak müthiş bir kutu ve içeriğiyle karşılaşıyoruz. Özel seyahat çantası ve bilumum Berluti imzalı bakım ürününden oluşan set tek kelimeyle harika. Berluti üretimi deri ve kauçuk birleşiminden oluşan kayış hem konforlu hem de dayanıklı. Saatin kasasıyla aynı görünüme sahip ancak PVD kaplama çelikten üretilen katlanır toka ise yine bir Hublot klasiği.
Saate dair en dikkat çekici detay ise şüphesiz kadran. Deri üzerine baskı ile işlenen indeksler ve yazılar modele oldukça ilginç bir hava katmış ve evet bu saati daha ilgi çekici hale getirmiş. Tam bu noktada aklımı karıştıran bir durum var. Özellikle mekanik saatler uzun yıllar kullanıcılarına hizmet etmek üzere tasarlanıyor. Saatlerin imal edildikleri dönemlerdeki üretim teknolojileri yıllar sonraki görünümü etkileyen unsurlardan başlıcası. Özellikle UV ışınlarına maruz kalan kadranlar adeta evrimleşiyor. Hublot, deri kadran kullanarak cesaret gerektiren bir işe imza atmış ve bu modelin uzun yıllar sonra nasıl görüneceğini çok merak ediyorum. Bir yanda neredeyse yıpranmayan seramik kasa, diğer yanda bir o kadar narin deri.
Saatin ön ve arka yüzeyinde kullanılan safir kristal cam ile 50 metre su geçirmezlik değeri elde edilmiş.
Üretim adedinin azlığından ötürü Hublot Classic Fusion Berluti’ye sahip olmayı düşünenlerin acele etmelerinde fayda var.