Mekanik saat tutkunları başlıkta adı geçen modelin ne olduğunu gayet iyi bilirler. Horoloji dünyasında adeta ikon haline gelen bu saati alabilmek, birçoğunuzun düşündüğünün aksine sadece finansal güçle ilgili değil. Aslında gerçek ihtiyacınız olan şey “MOTİVASYON”
İlk mekanik saatimi 2000’li yılların başında almıştım. Doğruyu söylemek gerekirse mekanik olduğunu bile bilmiyordum. İş hayatımda başarılı sayılabilecek bir dönem geçirmiştim ve kendimi ödüllendirmenin zamanı gelmişti. Tabir yerindeyse paraya kıydım ve Baume&Mercier’in Classima serisinden eşi benzeri olmayan 8692 referanslı modeli aldım ve koluma taktım. İşte size motivasyon.
Baume Mercier Classima 8692
Patek Philippe her yönüyle çok özel bir marka. Horoloji dünyasındaki yerini tartışmak söz konusu bile değil. Saat severlerin her zaman hedefi olmakla beraber, bileğinde taşıyanlar için tarifi zor bir ayrıcalık. Bazıları için hiçbir zaman sahip olamayıp gelecek nesillere aktaracağı bir nesne iken, kimileri içinse kullandığı sürece keyfini çıkaracağı bir eğlence.
Aslında farklı profiller de mevcut. Çoğumuzun zaman zaman duyduğu “bir saate bu kadar para verilir mi?” sorusunu benimsemiş kişiler, Seiko severler, Rolexçiler, egzotik tutkunları ya da bu paraya 2+1 ev alınır diyenler, vs. vs.
Benim içinse Patek Philippe dediğimizde aklıma gelen ilk şey kronograflı perpetual calendar ( sonsuz takvim) komplikasyonu oluyor. Aslında tam tersi de söylenebilir. Aynı Rolex ve dalgıç saati eşleştirmesinde olduğu gibi, Patek Philippe ile kronograflı sonsuz takvim komplikasyonu da adeta birlikte anılır hale gelmiş durumda.
Zaman içerisinde 5712g referans ile başlayan Patek Philippe maceram ilerleyen günlerde 5711/1A, 5140g, 5980/1A ve 5960/1A modelleriyle devam etti. Her modeli ayrı ayrı sevsem de benim için Patek Philippe kullanıcısı olmak markanın ismiyle özdeşleşmiş sonsuz takvim/kronograf komplikasyonuna sahip bir modelini takabilmekti.
Patek bu komplikasyonu ilk kez 1941’de 1518 referanslı modelde kullanmış. Bu tarz komplike saatlerin seri üretimlere ilk yansıması olduğu kabul edilen 35mm’lik paslanmaz çelik kasaya sahip modelde, Valjoux bazlı kalibre kullanılmış. O yıllarda 2.800 İsviçre Frangına satılan saatin, 2007 yılındaki bir müzayedede 2,2 milyon Euro’ya alıcı bulduğunu da hatırlatmak isterim.
Patek Philippe 1518
Patek Philippe için bu komplikasyona sahip modellerin ciddi bir hikâyesi var ama bence üzerinde durulması gereken en önemli detay, 1518 referanslı modelin saatçilik dünyasına tanıtılmasından sonra yaklaşık 50 yıl boyunca, başka hiçbir markanın bu komplikasyonu içeren bir modeli yapmaya kalkışmaması diyebilirim.
2011 yılında tanıtıldığında 5270 modeli kendisini haleflerinden ayıran çok önemli bir özelliğe sahipti. Patek Philippe ilk kez tamamı kendisi tarafından geliştirilen ve üretilen ( saatçilik dilinde “MANUFACTURE” diye anılır) sonsuz takvim/kronograf komplikasyonlu yeni kalibresini kullanıyordu. 2013 ve 2015’de ufak revizyonlar geçirerek bugünkü formuna kavuşan 5270g, günümüzde mekanik saatçiliğin en çok arzu edilen modellerinden biri haline gelmiş durumda.
İlk mekanik saatimi nasıl aldığıma yazımın başında değinmiştim. Sizce o günkü durumda bu kategoride bir saati alacak finansal güce sahip olsaydım, seçimim 8692 Baume Mercier yerine Perpetual Calendar kronograflı bir Patek Philippe olabilir miydi? Açıkçası pek mümkün olduğunu sanmıyorum. Zaten alsam da bugün bana ifade ettiklerinin yanından bile geçmezdi diye düşünüyorum.
Kişisel fikrim böyle bir saati alırken öncelikle kendinizi hazır hissetmeniz gerekiyor. Nasıl ki o gün kendimi 8692 Baume Mercier için motive etmişsem bugün de aynısı 5270g için yapabilmiş durumdayım.
Kendimi bu saati takabilecek konumda olduğuma inandırmamın yanı sıra, beyaz altın kasası, göz alıcı mavi kadranı, nihayet kendime uygun gördüğüm 41mm’lik çapı ve bilekteki duruşu başlıca sebepler diyebilirim. Teknik detayları, kitap yazılabilecek tarihi ve kusursuz işçiliği de diğer önemli detaylar. Saatin 3 ve 9 istikametindeki göstergelerin merkez çizgisi ile aynı hizada olmaması birçok saat severin dikkatini bile çekmeyen bir detay ama benim için göz ardı edilemeyecek bir ayrıcalık.
Tabi ki değerini koruyan bir yatırım olduğunu da söylemek mümkün. Ama saate hiç bir zaman sahip olamayıp bir sonraki jenerasyona aktaracağımız düşünülürse, kişisel yatırım olma özelliğini kaybettiğini de söyleyebiliriz.
Bu hikâyenin benim fikirlerimden yola çıkarak yazıldığı bir gerçek. Bugünlerde sahip olduğum her saat için değişik hikâyeler anlatabilirim. Koleksiyona eklediğim her model için motive olurken farklı detaylardan etkilendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Bundan sonra alacağım saatlerde de aynı yöntem geçerli olacak. Mesela bugünlerde üstün Alman teknolojisine kendimi motive etmekle meşgulüm.
Anlatmaya çalıştığım konu, saatlerimizi doğru motivasyonlarla almamız gerektiği. Kendimizi hazır hissetmediğimiz, sadece sahip olmak için alınan saatler bir koleksiyoner için çok da kalıcı olmayacaktır diye düşünüyorum. Fiyat skalası ne olursa olsun, tüm saat alımlarınızdan önce bu yazıyı hatırlamanızı şiddetle tavsiye ediyorum.