Bir saat müşterisi için alınacak ürünün marka değeri şüphesiz ilk değerlendirilen unsurlar arasında.
Şirketler bu marka değerine ulaşmak içinse yüzyılları aşan tarihçeleri içinde kazandıkları deneyim ve gelişimlerden faydalanıyorlar.
Haliyle oldukça uzun zamanlar içinde birikmiş bir bilgi birikimi, mühendislik, tasarım anlayışı ve prestijden bahsetmek mümkün. Bu gereksinimler piyasaya girmek isteyen yeni üreticilerin işini zorlaştıran etmenlerden yalnızca bir kaçı.
Zorlukların farkında olan girişimciler de mevcut koşulları göz önünde bulundurarak ürün konumlandırması, araştırma-geliştirme çalışmaları ve pazarlama stratejileri geliştiriyorlar.
Oldukça tutucu olarak adlandırabileceğimiz saat sektöründe müşterilerinin aklına yerleşmiş kalıp düşünceleri değiştirmek ya da yok etmek oldukça güç ancak imkansızı başarabilen birkaç markadan bahsetmek mümkün.
Sıra dışı reklam stratejileri ve özellikle sosyal medyanın gücünden fazlasıyla yardım alan bu firmalar yüzlerce yıllık saat markalarının dahi ulaşamadığı başarıları yakalamış durumda.
SevenFriday, sosyal medyada bolca boy gösteren markalardan biri hatta bu mecrayı kullanma alanında öncü olarak nitelendirilebilir. İlk gördüğümde tepkim saatin sıra dışı olduğu yönündeydi. İyi ya da kötü bir yorum yapamadım ama dikkatimi çekmeyi başarmıştı.
Daha sonra fiyatını öğrendiğimde ise markaya ilgimi kaybetmiştim çünkü saatin verdiği imaj oldukça kaliteli olduğu yönündeydi ancak fiyatı durumun tersini işaret ediyordu. Hatta bir ara öyle çok karşıma çıkar olmuştu ki reklam kokan fotoğraflardan rahatsız olmaya başlamıştım.
Bir saati kendi gözlerimle görüp, bileğimde incelemeden hakkında yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Bilekteki his bazen saatin görüntüsünün anlattığından bambaşka olabiliyor.
İşte tam da bu yüzden son bir şansı hak ettiğini biliyordum ama dürüst olmak gerekirse etkilenme ihtimalimi neredeyse sıfır görüyordum. Ta ki saati ilk defa bileğimde deneyene kadar.
Yabancıların, kaliteli saatlerin bilekteki hissi için kullandığı bir tamlama vardır; “solid feel”. Tam karşılığı katı his ancak dilimize tokluk hissi olarak çevirmeyi daha doğru buluyorum.
İşte bu saatin de bilekte yarattığı his tam olarak bu. Konu üzerine özellikle eğilmemin sebebi saatin verdiği hissin kendinden çok daha pahalı rakipleriyle aynı hatta daha yukarı seviyede olması. Kasa ölçüleri itibariyle kolda büyük ancak kesinlikle rahatsız değil.
Kayışı tutan boynuzların kasaya entegre tasarlanması konforu artıran en önemli faktörlerden. 47mm x 47.6mm ölçülerindeki kasa tamamen farklı renklerde PVD kaplama çelikten üretilmiş. Siyah, füme ve pembe altın tonlarının mükemmel bir uyum yakaladığını düşünüyorum. Elbette farklı zevkler için çeşitli kasa seçenekleri mevcut.
Saatin camı sertleştirilmiş mineralden üretilmiş.
Su geçirmezlik değeri ise 3atm olarak belirlenmiş. Safir kristalin ve daha yüksek su geçirmezlik sağlayacak parçaların(daha sağlam contalar, vidalı tepe, vidalı arka kapak vs.) oldukça düşük maliyetleri düşünüldüğünde markanın neden bu parçaları kullanmadığı merak konusu.
Keşke fiyatı artırma pahasına bu seçenekleri de sunuyor olsaydı.
Saatin müdahale edilemez dezavantajlarından ikisinin cam ve düşük su geçirmezlik değeri olduğunu düşünüyorum.
İşin ilginç tarafı ise uzun süreli testimizde olan saatin her türlü günlük aktiviteye ve özensiz kullanıma maruz kalmasına rağmen camında halen daha en ufak bir kusur oluşmaması.
Bu veri de saatin bilindik mineral camlara göre daha sağlam bir versiyon kullandığını kanıtlıyor. Su geçirmezlik değeri için ise yapılabilecek tek şey saati el yıkama ve yüzeysel temaslar hariç sudan uzak tutmak.
Saatin mekanizması Miyota kalibre 8215. Güç rezervi 40 saatlik mekanizma otomatik kurma sistemine sahip.
Doğrusu acaba muadili bir ETA kullanılsa daha üst düzey olmaz mıydı diye düşünmedim değil ancak hem bulunduğu fiyat kategorisi hem ETA’nın malzeme tedariğinde çıkardığı sıkıntılar hem de mekanizmayı rafineleştirmek için gereken ilave çaba ve süreyi göz önünde bulundurduğumda makul bir tercihin yapıldığına kanaat getirdim.
Saate dair içime sinmeyen noktalardan birisi de kayışı. Görüntü olarak oldukça kaliteli ve saatin kalanıyla uyumlu durmasına rağmen bilekteki hissi çok daha pahalı rakipleriyle kıyasla bir nebze geride kalıyor.
Neyse ki bu durumun çözümü oldukça basit. 28mm x 24mm ölçülerindeki kayış hem tasarım hem de renk kombinasyonu açısından özel üretim yapılmaya oldukça müsait.
Gerek yurt içi, gerek yurt dışı birçok kaliteli kayış üreticisi mevcut ve halihazırda kendilerinin SevenFriday’ler için özel olarak hazırladıkları yada tamamen sizin isteklerinize göre tasarlanmış ve üretilmiş seçeneklerden beğenmek mümkün.
Saatin kadranı M serisi diğer versiyonları gibi oldukça kolay okunabilir disklerden oluşmakta. Tepenin sağ taraftan sola alınması ise elinizin üzerinin tahriş olmasını engelliyor.
Saatin ağırlığı ise kalite algısını artıran en önemli unsurlardan biri. Ne rahatsızlık verecek düzeyde ağır, ne de basit bir saat algısı oluşturacak kadar hafif. Son olarak kutusu da tıpkı kendisi gibi oldukça sıra dışı bir tasarıma sahip.
Belirli bir fiyat sınırının altındaki saatler için fiyat/performans oranı oldukça önemlidir.
Amaç minimum para vererek maksimum kalite, gösteriş, sağlamlık ve diğer iyi özellikleri alabilmektir.
SevenFriday ise bu konuda kesinlikle başı çeken markalardan biri.
Bu kategoride, böylesine tasarımlı ve kaliteli hissettiren, üstelik sıradan kalıplardan gözü rahatsız etmeden uzaklaşabilen pek fazla seçenek bulmak mümkün değil.
Aklında soru işareti olanların ise mutlaka yapması gereken saati bileklerinde deneyip nihai karara varabilmek.