“Haute Horlogerie” ve “Quartz mekanizma” isimlerinin aynı cümlede yer almasına tahammül edemeyenlerden misiniz? İçeriye buyurun o halde...
Lüks saat dünyasının yazılı olmayan kurallarında ilk sıralarda yer alan maddelerden biri; o saatin mekanik bir kalibreye sahip olması gerektiğidir. Üst düzey işçiliğin en ince detaylarda bile özgürce sergilenebildiği mekanizmalar, birçok marka için bir nevi vitrin olarak kullanılmakta.
Mekanik saatlerin geçmişi, pilli mekanizmalardan çok daha eskilere dayanmakta. Öte yandan Quartz (ya da pilli) kalibrelerin macerası sadece birkaç on yıl öncesinde başlıyor. Salt işlevsellik açısından olayı ele alırsak, Quartz bir mekanizmanın karşısına herhangi bir rakip çıkarmak imkânsız. Düşünün ki saatte 50km hız sınırı olan bir yolda ilerliyorsunuz. Bu sınırı kesinlikle aşamazsınız. Kulağınız egzozdan çıkan tınıyı duymayacak kadar izole bir kabindesiniz. Hızlanma, yavaşlama için belirli ivme değerlerini aşamıyorsunuz. Size iki seçenek sunuyorlar. Bir araçta sıfır emisyonlu, çevreye duyarlı, son derece ekonomik bir elektrik motoru, diğer araçta da oldukça hacimli, aşırı beslemeli, çok silindirli, içten yanmalı bir benzin canavarı. Kaputu açıp motoru izleme şansınızın olmadığını da ekleyeyim. Bu koşullar altında hangi aracı seçersiniz? İkinci diyenlerdenseniz, sizi derhal mekanik saatler dünyasına alalım.
Kabul edelim, yukarıdaki kadar acımasız bir kıyas içine girmek pek mümkün değil ancak Quartz ve mekanik saat ayrımı yaparken epey kafa karıştırıcı detaylarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Hiçbir koşulda mekanik bir saatin pilli bir saate hassasiyet anlamında eş olması hatta yaklaşması dahi mümkün değil. Ne yaparsanız yapın, bir araba hatta ev parası verdiğiniz mekanik saatiniz, yalnızca bir akşam yemeği bedeline satılan Quartz saatiniz kadar iyi zaman tutamıyor. Eğer uç koşullar için geliştirilmiş çok özel bir modeliniz yoksa yine aynı şekilde, mekanik bir saatin Quartz kadar sağlam, darbelere ve dış etkenlere dayanıklı olma ihtimali de yok. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, en iyi mekanik kalibre dahi belirli aralıklara bakım ihtiyacı duymakta ve bu bakımlar azımsanamayacak meblağlara yapılıyorlar. Yalnızca çarklardan, yaylardan, vidalardan ve pimlerden oluşan bir sistemde komplikasyon yaratmanın zorluğunu hiç söylemiyorum bile.
Her nasılsa yüksek saatçilik, tüm dezavantajlarına rağmen mekanikten vazgeçmiyor, daha doğrusu vazgeçemiyor. Çünkü müşteriler pratik değil, duygulara hitap eden saatler istiyorlar. Sanırım yukarıda bahsi geçen ve göz ardı edilemeyecek avantajları bulunan pilli saatleri de yüksek işçilik standartlarında üretilmiş kasaların içinde, kadranların altında görmek isteyen bir azınlık var ki, bazı markalar üst düzey modellerine pilli kalibreler koymaktan çekinmiyorlar.
Blancpain, “1735’ten beri saat üretiyoruz” cümlesinin ardından sloganını ekliyor, “şu zamana kadar asla Quartz saat üretmedik!” Rolex, dünyanın en iyi pilli kalibrelerinden birine sahip Oysterquartz serisini tekrar hayata geçirmeyi aklından bile geçirmiyor. Audemars Piguet, Patek Philippe gibi devler liginin oyuncuları pırlantalarla bezenmiş, saatten çok mücevher özelliği ön planda olan veya esas oyuncularını gölgede bırakma ihtimali asla olmayan modelleri hariç asla pilli kalibreler kullanmıyorlar. Belki de markalarının isimlerinin pilli mekanizmalarla bir arada anılmasını itibar kaybettirici bir hamle olarak görüyorlar.
İsviçre semalarından uzaklaşıp uzak doğuya doğru yol aldığımızda ise durum bambaşka bir hale bürünüyor. Dünya devi Seiko, alt markası Grand Seiko’da Spring Drive adını verdiği dünyanın en gelişmiş pilli kalibrelerini kullanmaktan hiç çekinmiyor. Üstelik bu seri öyle sıra dışı bir işçiliğe ve üretim kalitesine sahip ki, Avrupalı rakiplerine parmak ısırtabiliyor.
Sonuç olarak ne yapmalı derseniz benim de kafam karışık. Üstün mühendislikle tasarlanmış ve üretilmiş mekanik kalibrenin kullanma keyfini yaşatabilecek bir pilli saat olduğuna inanmıyorum. Öte yandan giriş seviye düşük performans otomatik veya kurmalı mekanizmalı saatlerdense, daha yüksek bir kaliteye sahip ancak pilli kalibre ile fiyatı makul seviyelerde tutulabilmiş modellerin mantık esaslı düşünenler için öne çıkacağını hissediyorum.